Wednesday, May 07, 2014

TRIO 2014 BALKANLAR TURU 6. GÜN ZADAR-LİVNO-SARAYBOSNA 396 KM

SEN NEYMİŞSİN BE LİVNO ?





6.Gün Rotası
Sabah erkenden kalkıp kahvaltımızı yaptık. Eşyalarımızı hazırladık. Bugün biraz stresliyim çünkü artık dönüş yolundayız ve son iki günün aksine 500 km nin üstünde yol yapacağımız günler başlıyor. Hem de dönüş yolu.
Otelin mini garajında hazırlık

Akşam sahilde gezerken aynı yoldan dönmeyelim dedik. Dolayısıyla dönüşü o güzel sahil yolundan değil, dağlardan yapacağız. Otobana hiç girmeden yayla yollarına gireceğiz. Hava sıcak, bakalım ne kadar etkileyecek?

Garajımıza girip eşyalarımızı yerleştiriyoruz, garajın önüne biri park etmiş, rica edip çektiriyoruz. Daha sonra önce Zadar merkez, daha sonra tren yolunun karşısından köy yollarına sapıyoruz. Önce 30 dakika kadar Garmin kendine gelmiyor. Mahalle aralarında bizi güzelce gezdiriyor. Daha sonra bir rotaya bağlanıp gidiyoruz. Trafiğin olmadığı, güzel bir köy yolu. Trio'nun en önemli kurallarından biri geçtiği yoldan tekrar geçmemek. Bu da bizi hep yeni yol ve rotalara götürüyor.

Yavaş yavaş tırmanmaya başlıyoruz. Önce Gracac diye bir kasabaya daha sonra Bosansko Grahovo diye bir şehre uğruyoruz. Küçük güzel köyler. Hızımız sahile göre daha az ama trafik hiç durmadığından daha iyi gidiyoruz. Bugün çok kullanmalıyız.

İngiliz Moğolistan Grubu
Knin adında bir şehre giriyoruz, benim burada far işaretim yandı, ampulüm patladı galiba akşama kalırsak ki kalırız yola farsız devam edemem. Bir benzincide durduk. Bir şeyler içtik. Daha sonra İstanbul'daki ustam Mehmet Abiyi aradım. Farı nasıl sökeceğimi, kaçlık ampul takacağımı söyledi. Ahmet'le beraber yaptık aslında oldukça basitmiş.


Daha sonra bir grup motorcu bizim benzincide mola verdiler. İngiliz bir grup yaklaşık 8 kişiler. 9 kişi de öndeymiş. Londra'dan Moğolistan'a gidiyorlarmış Yaklaşık 9 hafta süreceğini söylediler. Bir minibüs de onları takip ediyormuş. Motorlar japon enduroları. Tabii BMW gibi komplike aletler arıza yapınca illa servise götürmen gerekiyor. Halbuki Yamaha'nın her şeyi basit ve kolayca müdahale edilebilir. Bize Türkiye yollarını soruyorlar. İstanbul'da çok dikkatli olmaları gerektiğini söylüyoruz. Genelde emekli grubu gibiydi. Rehberleri hariç pek genç insan yoktu. İngiltere- Ulan Batur nerden baksan 13-15 bin km yapar. Bu adamlar gerçekten çok dayanıklı ve zamanları çok. Veda edip yola devam ediyoruz.
İngiltere-Mogolistan 13 bin km

Hırvat kafa iyi bizimkilerle poz veriyor
Artık iyice tırmanmaya başladık. Yollar yavaş yavaş dağlara sarmaya başladı. Hava azcık serinledi, manzara güzelleşti. Hafif bir rüzgar esiyor, nasıl güzel bir bilseniz!  Genişçe bir yola girdik, burada hızmızı istediğimiz şekilde yükseltiyoruz. Bir süre ayakta bir süre oturarak canımız nasıl isterse.

Bir aşamadan sonra dağları aşıp artık yaylalara geldiğimizi anlıyoruz, bitki örtüsü seyreliyor. Etraf geniş meralar, yayla evleri,  hayvan sürüleri ile doluyor. Bazı yerler ne kadar düz, burası İsviçre Alpleri gibi güzel ve etkileyici yerler. Bitki örtüsü ve binalaşma uyumla yapılmış. Bu avrupalıların en fakirleri dahi çevreyi koruma ve dokuya uygun binalaşma konusunda bizden ne kadar öndeler? Aramızda sanki 100 yıl var gibi. Bizim yaylaların hali ortada. Her neyse...

Yaylalarda ayakta kullanmak çok hoş oluyor, bazı yolların asfaltı bozulmuş, özellikle bozuk yolda ayakta kullanmak çok zevkli. Otur otur nereye kadar, hem fazlası zararlı...

Etrafa baka baka, sohbet ede ede, 3,5 saattir yolda olduğumuzun farkına varamadık. 220 km yol yapmışız. Dağlardan inişe başladığımızda artık biraz yorulduğumuzu ve acıktığımızı hatırlıyoruz. Dolayısıyla önümüzdeki ilk durakta mola kararı arıyoruz. Önce Ljubunćic diye bir köy geliyor bakıyoruz çok duracak bir yer yok. Devam ediyoruz 7 km sonra dağların başında Livno diye bir şehre giriyoruz.

Hoş güzel bir Bosna şehri, aslında şehir demek için biraz fazla küçük ilçe gibi tam ortasından Saraybosna'ya geçen ana yol şehri bölüyor. Yol boyunca güzel evler var. Ortada şehre göre büyük, bize göre küçük bir meydan. Bayraklar asılmış, hem bosna hem de hırvat bayrakları. Yolun karşısında bir okul ya da üniversite var. Biz motorları bir restaurantın önüne parkettiğimizde okulun çıkış saatiydi galiba. Bir anda bir sürü manken gibi kız ve erkekler önümüzden geçti. Boylu poslu, fiziken oldukça düzgün bu kadar çok insanı birarada görmek bizi şaşırttı. Ne kadar uzun, fiziken çok düzgün ayrıca çok güler yüzlüler. Dağların başında defile gösterisi gibi...
Livno

Neyse yemeklerimizi yedik ve kahvelerimizi içtik, güzelce dinlendik. Sonra tam hareket ettik ki, yolun solunda bir Osmanlı mezarlığı gördük yanında, camdan garip bir bina. Ziyaret etmek istedik, motorları parkedip içeri girdik. Bir restorasyon var. Yeşil cam bina camiymiş. Tarihi bir türbenin yanına inşa etmişler. İçeri selam verip girdik, bir grup bosnalı bir kaç türk kısa sohbet ettik. Camiyi gezdik, türbeyi ziyaret ettik, dualar okuyup ayrıldık.

Boşnak Camisi ve türbe
                                                                      Yine yaylalardan geçiyoruz, hava güzel, manzara güzel, bazı yerlerde virajlar güzel ilerliyoruz. Bir yerden sonra dik aşağı inmeye başladık. Aşağıda muhteşem bir göl ve ortasında güzel bir ada gözüküyor. Rama gölü ve köyü... Adanın ortasında çok güzel tarihi bir kilise var. Nasıl güzel göründüğünü anlatamam. Önce tepeden fotoğraf çekip genel manzaraya bakıyoruz. Daha sonra bu kilisenin olduğu yere kadar gidelim diyoruz ve yola devam ediyoruz. Yolda bir kaç araba bizi sıkıştırıyor. Ayrıca çok keskin virajlar başlıyor. Arabaları kontrol ederken köyün girişini kaçırıyoruz. Ayrıca ilkokul yeni dağılmış bir grup öğrenci yolda yürüyorlar. Bize el sallıyorlar. Dünyanın her yerinde çocuklar aynı, ilgi ve sevgi dolu, masum, ön yargısız...

Jablanico Gölü
Aslında Livno'da yeni mola verdiğimizden pek durasımız da yoktu ancak öyle manzara nadiren bulunur. Şimdi düşünüyorum keşke dönseymişiz. Aşağı inerken bitki örtüsü başlamıştı, sarp dağlar, sık ormanlar arasından ilerliyoruz. Manzara inanılmaz. Rama gölünü geçtikten sonra Jablanicko gölü geliyor, gölün kıyısında dağların arasında ilerlemeye başlıyoruz. Yine bir çok eski tüneli geçiyoruz. Bu dağları delme ve tünel açma işini çok eskiden yapmışlar. Biz yeni keşfettik...

Jablanico gölü tepeden görünüm




Göl boyunca ilerliyoruz, sıra sıra tünelleri ve sağlı sollu köyleri geçiyoruz. Bir yerden sonra iniş bitiyor tekrar tırmanıyoruz.                 Birazcık susadık, Jablanica adlı bir kasabada mola veriyoruz. Yolun kenarında bir cafede durduk. Hemen arkası güzel bir park. Çocuklar oyun oynuyorlar, bize el sallıyorlar. Yoldan annesiyle geçen bir çocuk motorlara ilgi gösteriyor, annesinden alıp, motora bindirip bir foto çekiyorum. Parkın etrafında yürürken arkada türk mimarisiyle yapılmış bir cami dikkatimizi çekti. Yanına kadar gidip fotoğraf çektirdik. Kocaeli Belediyesi yardımlarıyla yapılmış
bir camiiymiş. Çocuklar avlusunda oyun oynuyorlar.



Tarık Hodzić ve Trio
Daha sonra yolumuza devam edip Saraybosna yoluna giriyoruz. Akşam üzeri Saraybosna'ya girip otelimize yerleşiyoruz. Bu sefer Colours oteldeyiz. Hava kapalı sayılır. Akşam yemeğinde buluşmak üzere odalara çıkıyoruz. Bu otel şehrin merkezine yani başçarşıya çok yakın. Akşam yemeği için eski GS futbolcu Tarık Hodzič in restoranına gidiyoruz. Kapıda Galatasaray bayrağı asılı. Saat artık 22:00 olmuş, başçarşı yavaş yavaş kapanıyor. Yemeğimizi yerken Tarık Hodzič masamıza geliyor. Kısa bir cimbom muhabbeti yapıyoruz, keyifle Fenere ne çok gol attığını, beden dili ve kırık türkçesiyle anlatıyor. Fatih Terim Hoca'nın kızı evlenecek, düğüne davetliyim, haftasonu İstanbul'a geleceğim diyor. Yemekten sonra vedalaşıp yürüyerek otelimize geçiyoruz.

Çok güzel, anılarda yaşayacak bir gün oldu...




No comments:

Post a Comment