Saturday, September 28, 2013

DOĞU KARADENİZ TURU 2. GÜN 280 KM

BAKSI MÜZESİ

Sabah 08:00 gibi kalktık oldukça yorulmuşuz. Kahvaltıya indik biraz bir şeyler atıştırdık. Otel sahipleri oldukça ilgili alakalı insanlar demiştim, her türlü hamur işini oteldeki hanımlar yapıyorlar. El yapımı olunca tadı güzel oluyor. Biraz sohbet ettik. Hala dünün etkisindeyiz ne gün oldu gerçekten ? Parkur sürekli zorlaşarak ilerledi. İlk gün bu kadar zor bir parkur beklemiyorduk. Bakalım 2. gün nasıl olacak?

Hava kapalı, sıcaklık 18 C, Yağmur yok. Yola çıkmak için harika şartlar... 15 dakika sonra hazır olmak kaydıyla tekrar odalarımıza çıkıyoruz. Bugün biraz yol yapmamız lazım.  Hazırlanıp motorların yanına iniyoruz, herşey bıraktığımız gibi, oteldekilere veda edip yola çıkıyoruz. Önce rotamız Bayraktar köyündeki Baksı Kültür Sanat Vakfı, burası hakkında çok şey duyup işittik bu sebeple merak ediyoruz.

Baksı yolu, Bayburt-İspir yolu üzerinde, dağlardan geçen, asfalt, kıvrım kıvrım bir yol. Toplam 50 km. Heybetli dağların arasından geçerken, bazen Çoruh'un kollarıyla kesişiyorsunuz. Trafik seyrek, bu sebeple virajlara rahat girip çıkıyoruz. 

Çok güzel manzaraları geçerken biraz foto çekinelim istiyoruz. Yolun sağına motorları parkedip bir kaç poz alıyoruz. Sağda Çoruhun bir kolu, karşımızda heybetli bir dağ, o nefis toprak kokusu hala burnumda. Sonra yine yola devam. Enteresan bir coğrafyada dolanıyoruz. İçeri biraz girince Erzurum, Sivas karasal iklimi, heybetli dağlar, çorak topraklar, çoruh ve kolları. Dağları biraz aşınca cennet gibi yemyeşil Karadeniz Ormanları ve karadeniz iklimi.

Bu yoldan acaip keyif alıyoruz, burası bize Alplerdeki Dolomities'i hatırlatıyor. Yolun hizası dağın belinden ilerliyor, dere aşağıda kalıyor, dar bir yolda giderken sürekli sağa sola yatıp dönüyorsunuz, karşınıza birden koca bir dağ çıkıyor, sonra dağın belinden yine sağa kıvrılıp başka bir dağa geçiyorsunuz. Yüksek yollarda ilerlemek de başka bir zevk veriyor.

Bu yolu foto molalarıyla 1 saatlik zaman diliminde alıyoruz. Bayraktar Köyüne giriyoruz, sonra ilerde Baksı Müzesi gözüküyor. Durup bakınca köy ve müze arasındaki mesafenin çok kısa olduğunu sanıyorsunuz sonra kıvrım kıvrım yollar size öyle olmadığını gösteriyor. Makineleri müzenin önüne çekiyoruz, bizi 2 kişi karşılıyor. 

BAKSI MÜZESİ

Baksı Müzesi
Bayburt doğumlu Prof.Dr.Hüsamettin Koçan'ın liderliğiyle kurulmuş bir kültür sanat müzesi. Çok güzel bir dağın eteğine kurulmuş. Harika bir manzarası, çok modern bir binası var. İçeride çeşitli sanatçıların eserleri sergileniyor. Bir köşesini de Bayburt'un tarihi el ve sanat işçiliği eserlerine ayırmışlar. Bizi kapıda Köy Muhtarı Nabi Akçelik Bey karşılıyor. Müzeyi köy muhtarı ve arkadaşları işletiyorlar. Sergi salonları, misafirhane odaları, ve restaurantıyla Baksı bize bir şok yaşatıyor. Anadolunun bu köşesinde, dağların arasında birden avrupanın en güzel müze binalarından biriyle karşılaşıyorsunuz. 
Baksı Müzesi
Muhtara akşam aradığımızı söylüyoruz, o da Avrupa Birliği'nden misafirler vardı, bu sebeple sizi kabul edemedim ancak beklerim diyor. Müzeyi gezip fotoğraf çektiriyoruz. Müzede çalışan köyden arkadaşlar ve muhtar sağolsun bizimle yakinen ilgileniyorlar. Biraz motorsiklet muhabbeti yapıyoruz. 






Müzede inşaat kısım kısım halen devam ediyor. Gerçekten çok etkileyici bir manzara, çok etkileyici bir bina, ve çok sıradışı eserler var. Çok mutlu oluyoruz.

Yaklaşık 2 saat burada kaldık, daha sonra müsaade isteyip yola çıkıyoruz. Yeni rotamız İspir, Muhtar tekrar geri dönmeden şu dağ yolundan devam edin araba yoluna çıkarsınız diyor.  







Müzenin yanındaki yerleşim alanından, evlerin arasından bir yola iniyoruz. Önce biz mi yanlış geldik ya da gerçekten yol burası mı diye düşünüyoruz. Ancak bir kaç kişiye daha sorunca yolun bu olduğunu söylüyorlar. Tarlaların arasından geçen traktör yolu. Bizim hiç aşina olmadığımız bir yol, ikinci gün ne zaman sürpriz yapacak diye bekliyorduk, beklediğimizden çabuk geldi.











Klasik trio düzeninde dağdan aşağı iniyoruz, bazı yerlerde hafif çamur var. Dikkat ederek geçiyoruz, bir kaç düşme tehlikesini ucuz atlatıp traktörün aşındırdığı dik bir yerden daha geniş bir yola çıkıyoruz. Galiba yola çıkacağız derken öncekinden 1 mt daha geniş bir tarla yoluna çıkıyoruz. Dağların dereye yakın kısmen düz yerlerini ekip dikmişler. Bir zaman sonra karşımıza bir derecik çıkıyor önümüzde geçmemiz gereken bir su birikintisi var. Nispeten temiz bir yer ancak daha önce bir su birikintisinden geçmemiştik. Sırayla kameraya çekerek geçiyoruz. Bizim için çok güzel bir tecrübeydi.
İspir Kalesi





Yoldan çıktıktan sonra gerçekten de nispeten daha düzgün bir yola geliyoruz. Buranın İspir yolu olduğu belli. Anayoldan İspir'e doğru ilerliyoruz. Kısmen inşaatın olduğu bozuk bir yol. 60 km sonra İspir tabelasını görüyoruz. Tarihi güzel bir ilçe, kalesini, mesire alanını gezip, yol üzerindeki kasaplardan birinde duruyoruz. 








Saç tava
Saat öğle olmuş. İspir'in saç tavası meşhur, daha başka kebapları da var ancak saç tava başka. Hazırlanması da uzun sürüyor. Yaklaşık 40 dakika bekleyip harika tavamızı iştahla yiyoruz. Allahım bu ne lezzet, etin tadı, domates ve biberin verdiği aroma! Size anlatamam. Güzel bir bardak çay, kadayıf dolması derken yemek süreci tamamlanıyor. Yola çıkmaya hazırız.

İspir Yolu







İspir'de 1 saatlik moladan sonra Yusufeli üzerinden Artvin'e geçeceğiz. Şavşat'a kadar gitme niyetimiz var ancak akşama yetişebilir miyiz ? Bilemiyoruz.  Artvin'e 170 km yolumuz var. Yollar iyiyse molayla 3 saatte gideriz diye konuşuyoruz. Tabii başımıza geleceklerden haberimiz yok. 








İspirdeki Baraj
İspir-Yusufeli arasında yol çalışmaları var. Yusufeli'nde dünyanın en yüksek barajı yapılıyor. Onun inşaatı var. Ancak yollar çok da kötü değildir diyoruz ancak yanılıyoruz. 







Bir barajın önünden geçerken durup fotoğraf çekiyoruz. Yollar genelde çok mıcırlı çünkü inşaatlar devam ediyor henüz alfast dökülmemiş bu sebeple dağların arasından bir inip bir çıkıp bir kıvrılırken hızımızı hiç istediğimiz seviyeye çıkaramıyoruz. Yüksek dağlardan, uçurumların kenarından, mıcırlı bir yolda kıvrıla kıvrıla kah inip kah çıkıyoruz. Aslında manzara süper gazlamak lazım ancak bu yol pek keyifli gitmiyor.






Yusufeli Barajı
Yusufeli Barajı'na geldiğimizde dağdan aşağı inerken inşaat çalışmalarını görüyoruz. Ne kadar yüksek bir yerde, ne kadar heybetli görünüyor. Aşağıda onlarca inşaat kamyonu var, baraj arıkovanı gibi kamyonlar sürekli gidip geliyorlar. Barajın İnşaat Şantiyesi yolun üzerinde her yer toprak, yağmur yağmış sular birikmiş. Kamyonlar derin çukurlar oluşturmuş. Titreyerek kamyonların arasından bu yoldan geçiyoruz. 







Baraj Şantiye Yolu
Bazen çok dar yolda kamyonlara yol veriyoruz. Bir yerde kamyonla karşı karşıya kaldık o çamurun içinde ona yol verdik, dev inşaat kamyonu büyük bir gürültüyle daracık yolda yanımızdan geçti sonra onun geçtiği su birikintisine girdim motor kaymaya başladı öyle bir yalpa yapıyorum ki bir sağa bir sola. Gayri ihtiyari gazı çekmişim, düşmekten son anda kurtuldum motor çamurun içinden bir hamlede çıktı. Böyle kötü yerlerden hızla geçmeniz lazım ancak kamyon trafiği olunca bütün bildiklerimizi unutuyoruz. Halil arkadan bakarken ha şimdi düştü ha şimdi düşecek, herhalde köşeyi döndüğümde yerde çamur içinde görürüm diye arkadan gelmiş ancak çok şükür düşmedim.
Sinirlerimizin boşaldığı yer


Yolun bundan sonrası hep toprak, kamyon tekerlek izleri arasında geçti. Kaç km sürdü hatırlamıyorum. Ancak fotoğraflar detayı anlatıyordur herhalde. Şantiye alanını geçince sinirlerimiz boşaldı bir yerde durup kahkahayla gülmeye başladık. Bu ne ya? Böyle yol mu olur?




Baraj Şantiye Yolu ve GS




Parkur bize hergün bir sürpriz çıkartıyor. Biz güzel yolda harika bir tur yapacağız derken herşey eziyete dönüşüyor. Toprak yolda 30 km gittikten sonra bir yerde durup yolun kenarında akan oluktan su içtik, elimizi yüzümüzü yıkadık. Foto çektik.








Asfalt Yolun Başladığı Yer
Daha sonra kısa bir zaman sonra tekrar asfalt yol başladı. Asfaltı görünce kısmen seviniyoruz ancak ondaki mıcır da bizi korkutuyor. Biraz sonra akşam olmaya başladı ve biz Yusufeli ilçesine ulaştık. Bir köy camisinin önünde kısa bir mola verip Şavşat'a gidebilir miyiz diye konuştuk. Yol böyleyse dünyanın en güzel rotalarından Şavşat rotasına gidemeyiz zaten akşam karanlığı oldu.







Yusufeli Boğa güreşleriyle meşhur
Köyden yola çıkınca harika bir yola girdik kıvrım kıvrım yemyeşil çay bahçelerinin arasından geçiyoruz. Sağda bir dere akıyor. Derenin üzerinde bazen köylülerin yaptığı ahşaptan derme çarpma köprüler bazen tarihi taş bir köprü görüyoruz. Manzara gerçekten çok güzel buranın yolları bittiğinde dünyanın sayılı parkurlarından bir olacağına hiç şüphemiz yok. 50 km hızla gidiyorum, yol sola doğru kıvrıldı birden önüme montofon cinsi kocaman bir boğa çıktı. 20 mt ilerde sahibi oturmuş, boğa tam yolun ortasında 10 mt önümde duruyor.         Ani frenle hemen durduk, boğa bize doğru geliyor, arkadaşlar motordan inmeden bir yerden geçme derdindeler, yol dar, boğa dev gibi en küçük bir boynuzda hepimizi bowling tabldotları gibi yıkar. Yaklaşınca ben motoru yan sehpaya alıp yandaki bahçeye doğru kaçmaya başladım, Halil yandan geçti Ahmet durdu yanlış hatırlamıyorsam. Neyse ki sahibi koşup hayvanı aldı oradan. Sonra ne güldük, arkadaşlar "abi motoru bırakıp nasıl kaçtın ama?" diye gülüyorlar. Motor canımdan değerli mi? Koca öküz ürkse ya da kızsa neler yapar vallahi.. Neyse yine güzel bir kahkaha attık.  


Yolüstünde Bungalov Otel
Yol dönüşünde bir kavşağa denk geldik Bayburt,Artvin,Erzurum yolu kavşakları. Büyük bir yol ve tünel inşaatı şantiyesi her taraf alacakaranlıkta aydınlatılmış, kamyonlar, dozerler, işçiler ortalık karınca yuvası gibi. Sırayla yol veriyorlar. Sıramızı bekleyip geçiyoruz. Akşam hava karardı, serinledi, trafik başladı, yol hala mıcırlı, bazı yerler ıslak. İnşaatı bitmemiş tünellerin içerisinden geçiyoruz. Hava iyice kararınca artık biz hem yorulduk hem de acıktık. Kaç tüneli geçtiğimizi hatırlamıyorum her taraf inşaat. Harıl harıl çalışma var.                 Karanlıkta kullanmak hiç zevkli değil dolayısıyla üşüyerek Artvin'e kadar geldik. Yolun iyi olduğu yerlerde artık gaza bastım sabrımız kalmadı. Önce Artvin'e çıktık, çıktık diyorum çünkü Artvin yüce bir dağa kurulmuş bir şehrimiz. Kıvrıla kıvrıla dik yamaçlardan şehre çıktık önce yolun kenarında bir esnaf lokantası bulup karnımızı doyurduk. Ne yorulmuşuz oturunca anladık.

Yolda dersanedeki matematik öğretmenime rastladım, adamcağız yıllar geçmiş hala öğretmenlik yapıyor. Bizi evine davet etti, ne sıcak insanlar! Teşekkür edip ayrıldık. Lokantada 2 saate yakın oturduk önce yakında bir otele gittik, oraya bizimkiler beğenmedi daha sonra birinin tavsiyesiyle karadeniz otoyolu üzerinde belediyenin işlettiği bungalovlardan oluşan bir otele gittik. Gece saat 22:00 olmuş. Motorları parkedip, birer duş alıp, hemen uykuya gömüldük. Mekan oldukça enteresan ancak gece karanlığında bir şey göremedim. 

No comments:

Post a Comment