Saturday, May 03, 2014

TRIO 2014 BALKANLAR TURU 2. GÜN SOFYA-SARAYBOSNA 604 KM

MOTORUNA BİR TEKME ATIP DÜŞÜRECEĞİM...


2.Gün Haritası
Sırbistan Sınırı
Sabah erkenden uyandım çevredeki parkta biraz yürüyüş yaptım. Ayaklara sürekli rüzgar yemek uyuşma yapıyor, uzun turlarda hem öncesinde hem de tur sırasında mutlaka spor yapmak gerekiyor. Otele gelince herkes uyanmıştı. Kahvaltımızı yaptık, kahvelerimizi içerken rotayı konuştuk. Belirli planlarımız var ama Trio turlarında biz aklımız nerede dur derse orada durup geceyi orada geçiriyoruz. Bazen zorladığımız da oluyor ancak tamamen mood a göre. Bugün de kasmadan devam edelim istiyoruz.




Yorulanlar belli oluyor
Saat 10:30 gibi yola çıktık, Sofia oldukça düz bir ovaya kurulmuş, şehir boyunca uzun geniş caddeler var bir sürü trafik ışığı var. Ayrıca trafik de var. Şehre girmek de çıkmak da trafik ışıklarından dolayı zor. Sürekli bir ışıkta duruyoruz. Ufukta dağlar gözüküyor herhalde rotamız artık dağlara doğru tırmanacak. Bir zaman sonra Sofia'yı trafiğiyle arkada bırakıp Sırbistan sınırına doğru ilerliyoruz. Sofya Bulgaristan'ın en batısında, anayoldan çıkıp yine Garmin yönlendirmesiyle ormanlık ve dağlık bir yoldan ilerliyoruz. Kısa sürede yolumuz bir dağ gümrük kapısına geliyor. Ağaçların arasında küçük bir gümrük kapısı, herhangi bir güvenlik önlemi yok, sadece bir ofis, insanlar yaya olarak pasaport gösterip giriş çıkış yapıyorlar. Araçlar da yine aynı şekilde. Genelde turistlerin az kullandığı bir gümrük kapısı herhalde. Bize iyi davranıyorlar. Belgeleri alıp inceledikten sonra kısa sürede geçişimize izin veriyorlar. Biz bu arada oturup bir kaç foto çektiriyoruz. Espriler, kahkahalar havada uçuşuyor. Görevli motorlar hakkında bir kaç soru soruyor. Ta İstanbul'dan motorla mı geldiniz, en yenisi hangisi vs klasik sorular.
Sınır Selfiyesi

Sırbistan'a geçince artık dağların arasından ilerliyoruz, yol kalitesi insan profili daha da farklılaşıyor. Daha uzun boylu, daha beyaz tenli, ancak hala çok sarı değil. Geçtiğimiz yerlerde mümkün olduğunca insanlara selam vermeye çalışıyoruz, kimi oralı olmuyor ancak Sırbistan'daki köylüler karşılık verdiler. Buraya gelince anladım ki Sırbistan hakkında bildiğim şey, ortaokul tarih kitaplarından ve Bosna Savaşındaki haberlerden kalma. Aslında insan heryerde insan. İyisi kötüsüyle....

Ormanın içinden virajlı yollarda ilerliyoruz, bazen sağımızda ufak bir dere, bazen küçük köyler, tarlalar... İniş ve çıkışlarımız daha dik, oldukça dağlık bir yerdeyiz. Hava oldukça kapalı ilerde yağmur yağacağı belli. Bir zaman sonra Niš şehrine geliyoruz. Yağmur başlıyor, oldukça sık yağıyor. Biz nasıl olsa bir yerde durur diye bakıyoruz. Yağmurdan dolayı hızımızı düşürüyoruz bu da bugünkü km mizi etkileyecek. Küçük bir şehirde yemek yiyelim diyoruz bu arada yağmur da kısmen duruyor. Kısmen diyorum çünkü hemen 1 km ötesinde karabulutlar dolaşıyor.

Dağların arasında küçük sınır kapıları
Bir pizzacı bulup kuruluyoruz. Kimse İngilizce bilmiyor. Tarif ederek anlaşıyoruz. Dükkanın sahibi İstanbul, buyrun diyor. Tam cadde üstü bir dükkan ancak içeriyi kendi çaplarında güzel dekore etmişler. Bu arada Sırbistan konusunda herkeste bir tedirginlik var, yağmurdan dolayı bugece buralarda kalabiliriz dememe rağmen kimse oralı olmuyor, herkes Bosna'ya geçelim diyor. Pizzaları beğeniyoruz, bir şeyler yeyince kendimize geliyoruz. Bu arada saat 14:30 civarı, henüz yorulmadık ve fazla bir km de yapmadık ancak önceki günlerin yorgunluğu ayrıca yağmur biraz uyuşturdu bizi.

Yemekten sonra yola çıktık yine sık bir yağmurda ilerliyoruz şehir içlerinden geçerken hiç zevkli olmuyor hem trafik var hem de dur kalk tedirgin ediyor. Lastiklerde sorun yok ancak yağmurlu yol her zaman biraz kaygan yol demektir.

Saatte ortalama 120 km hızla giderken, yağmur dolayısıyla ortalama hızımız 80 km/s ye düşüyor, görüş mesafesi de daraldı. Sıcaklık 14 C civarına düştü. Bu şekliyle akşama kadar kullandık ancak Saraybosna'ya hala yol var. Bizimkilere şurda bir otelde kalalım diyorum, yok abi gece Saraybosna'da olalım diyorlar. Yolda bir kaç mola daha verdik ve iyice akşam oldu. Akşam karanlığında Kotroman üzerinden Bosna sınırından içeri girdik. Bosna gümrüğünden güleryüz tatlı dil beklerken, bizi en çok uğraştıran gümrük olması canımızı sıktı. Sistem yok, hızlı ilerlemiyor, adam nazik değil, akşam olmuş sırılsıklam olmuşuz.

Dobrun adlı bir şehirde akşam saat 10:15 gibi bir benzin istasyonunda mola veriyoruz. Çok küçük bir şehir ve artık karanlık çökmüş bir şey göremiyoruz. Buralarda bir yer varsa kalalım diye bakıyoruz ama güzel bir otel olacağına ihtimal vermiyoruz. Bu arada botlarımız artık su aldı. Son 6 saattir, sağanak yağışta motor kullanıyoruz, böyle bir ihtimal aklımıza gelmemişti, botum hiç su almamıştı ancak bazı yerlerde bir karış suyun içinden geçtik, bir de belki yağmurluktan akan yağmur sızmıştır diye baktım.

Herkes çok yoruldu, kimse doğru dürüst konuşmuyor. Sinirlerimiz hafif gergin. Ben gruba genelde yüklenirim, seslerini çıkarmazlar. Bazen çok kırılınca ya imalı bakış ya da ufak çaplı sitem duyarım. O akşam Halil'e biraz yüklenince, bana kızıyor. En kızgın olduğu zamanda söylediği en kırıcı lafı söylüyorum : " Ben de sen geç kalınca, motoruna bir tekme atıp düşüreceğim, sana ayı diyeceğim" Ama öyle bir tonda söylüyor ki ağzına hiç yakışmıyor. Başlıyoruz gülmeye. Yumuşak kalpli kardeşim benim, kalp kırmayı beceremiyor.

Biz zannediyoruz ki çok az yol kaldı ve yolda düzgündür. Halbuki hala 125 km var, ve dağlardan inişli çıkışlı, bir sürü keskin virajı olan, bir sürü tüneli olan, bir gölün kenarında ilerleyen acaip bir yol. Biz yolun nasıl bir şey olduğunu ancak dönüşte gündüz gözüyle görünce anlayacağız.

Son 125 km çok yüksek dağların başlarından geçiyor, bir sürü eskiden kalma tünel var. Sağanak yağış devam ediyor. Saatte 60 km hızla gidiyoruz, etraf zifiri karanlık bir taraftan da korkuyoruz. Dursak durulacak gibi değil in cin top oynuyor. Sıcaklık tırmandıkça önce 10 C daha sonra 8 C nihai olarak da 6 C ye düşüyor. Soğuktan da titremeye başladık. Bir taraftan ıslandık, bir taraftan yorulduk, bir taraftan acıktık. Vallahi deli gibi düşünmeden sürüyoruz. Benzincide çoraplarımı değiştirince biraz ısındım ancak bu yolun sonunda çok hastalanacağım kesin gibi.

O soğuk, yağmurlu havada yaklaşık 2 saatlik yolculuktan sonra Saraybosna'ya iniyoruz. Gece artık 12:45 olmuş. Yağmur yok bir sürü genç cmtsi gecesi için dışarıda. Şehri şöyle bir boydan boya geçip gözümüze kestirdiğimiz en güzel otelde (Bristol Hotel) durup parkedip. Bitkin bir halde dinlenmeye geçiyoruz. Ertesi gün motor kullanmayacağız. Sarajbosna'da 1 günlük off günümüz olacak.

Sıcak bir duştan sonra ayaklarımı hissetmeye başladım. Nasıl uyuduğumu hatırlamıyorum bile.




No comments:

Post a Comment