2.Gün Haritası |
Sırbistan Sınırı |
Yorulanlar belli oluyor |
Sınır Selfiyesi |
Sırbistan'a geçince artık dağların arasından ilerliyoruz, yol kalitesi insan profili daha da farklılaşıyor. Daha uzun boylu, daha beyaz tenli, ancak hala çok sarı değil. Geçtiğimiz yerlerde mümkün olduğunca insanlara selam vermeye çalışıyoruz, kimi oralı olmuyor ancak Sırbistan'daki köylüler karşılık verdiler. Buraya gelince anladım ki Sırbistan hakkında bildiğim şey, ortaokul tarih kitaplarından ve Bosna Savaşındaki haberlerden kalma. Aslında insan heryerde insan. İyisi kötüsüyle....
Ormanın içinden virajlı yollarda ilerliyoruz, bazen sağımızda ufak bir dere, bazen küçük köyler, tarlalar... İniş ve çıkışlarımız daha dik, oldukça dağlık bir yerdeyiz. Hava oldukça kapalı ilerde yağmur yağacağı belli. Bir zaman sonra Niš şehrine geliyoruz. Yağmur başlıyor, oldukça sık yağıyor. Biz nasıl olsa bir yerde durur diye bakıyoruz. Yağmurdan dolayı hızımızı düşürüyoruz bu da bugünkü km mizi etkileyecek. Küçük bir şehirde yemek yiyelim diyoruz bu arada yağmur da kısmen duruyor. Kısmen diyorum çünkü hemen 1 km ötesinde karabulutlar dolaşıyor.
Dağların arasında küçük sınır kapıları |
Yemekten sonra yola çıktık yine sık bir yağmurda ilerliyoruz şehir içlerinden geçerken hiç zevkli olmuyor hem trafik var hem de dur kalk tedirgin ediyor. Lastiklerde sorun yok ancak yağmurlu yol her zaman biraz kaygan yol demektir.
Saatte ortalama 120 km hızla giderken, yağmur dolayısıyla ortalama hızımız 80 km/s ye düşüyor, görüş mesafesi de daraldı. Sıcaklık 14 C civarına düştü. Bu şekliyle akşama kadar kullandık ancak Saraybosna'ya hala yol var. Bizimkilere şurda bir otelde kalalım diyorum, yok abi gece Saraybosna'da olalım diyorlar. Yolda bir kaç mola daha verdik ve iyice akşam oldu. Akşam karanlığında Kotroman üzerinden Bosna sınırından içeri girdik. Bosna gümrüğünden güleryüz tatlı dil beklerken, bizi en çok uğraştıran gümrük olması canımızı sıktı. Sistem yok, hızlı ilerlemiyor, adam nazik değil, akşam olmuş sırılsıklam olmuşuz.
Dobrun adlı bir şehirde akşam saat 10:15 gibi bir benzin istasyonunda mola veriyoruz. Çok küçük bir şehir ve artık karanlık çökmüş bir şey göremiyoruz. Buralarda bir yer varsa kalalım diye bakıyoruz ama güzel bir otel olacağına ihtimal vermiyoruz. Bu arada botlarımız artık su aldı. Son 6 saattir, sağanak yağışta motor kullanıyoruz, böyle bir ihtimal aklımıza gelmemişti, botum hiç su almamıştı ancak bazı yerlerde bir karış suyun içinden geçtik, bir de belki yağmurluktan akan yağmur sızmıştır diye baktım.
Herkes çok yoruldu, kimse doğru dürüst konuşmuyor. Sinirlerimiz hafif gergin. Ben gruba genelde yüklenirim, seslerini çıkarmazlar. Bazen çok kırılınca ya imalı bakış ya da ufak çaplı sitem duyarım. O akşam Halil'e biraz yüklenince, bana kızıyor. En kızgın olduğu zamanda söylediği en kırıcı lafı söylüyorum : " Ben de sen geç kalınca, motoruna bir tekme atıp düşüreceğim, sana ayı diyeceğim" Ama öyle bir tonda söylüyor ki ağzına hiç yakışmıyor. Başlıyoruz gülmeye. Yumuşak kalpli kardeşim benim, kalp kırmayı beceremiyor.
Biz zannediyoruz ki çok az yol kaldı ve yolda düzgündür. Halbuki hala 125 km var, ve dağlardan inişli çıkışlı, bir sürü keskin virajı olan, bir sürü tüneli olan, bir gölün kenarında ilerleyen acaip bir yol. Biz yolun nasıl bir şey olduğunu ancak dönüşte gündüz gözüyle görünce anlayacağız.
Son 125 km çok yüksek dağların başlarından geçiyor, bir sürü eskiden kalma tünel var. Sağanak yağış devam ediyor. Saatte 60 km hızla gidiyoruz, etraf zifiri karanlık bir taraftan da korkuyoruz. Dursak durulacak gibi değil in cin top oynuyor. Sıcaklık tırmandıkça önce 10 C daha sonra 8 C nihai olarak da 6 C ye düşüyor. Soğuktan da titremeye başladık. Bir taraftan ıslandık, bir taraftan yorulduk, bir taraftan acıktık. Vallahi deli gibi düşünmeden sürüyoruz. Benzincide çoraplarımı değiştirince biraz ısındım ancak bu yolun sonunda çok hastalanacağım kesin gibi.
O soğuk, yağmurlu havada yaklaşık 2 saatlik yolculuktan sonra Saraybosna'ya iniyoruz. Gece artık 12:45 olmuş. Yağmur yok bir sürü genç cmtsi gecesi için dışarıda. Şehri şöyle bir boydan boya geçip gözümüze kestirdiğimiz en güzel otelde (Bristol Hotel) durup parkedip. Bitkin bir halde dinlenmeye geçiyoruz. Ertesi gün motor kullanmayacağız. Sarajbosna'da 1 günlük off günümüz olacak.
Sıcak bir duştan sonra ayaklarımı hissetmeye başladım. Nasıl uyuduğumu hatırlamıyorum bile.
No comments:
Post a Comment