Telefonu işini hallettikten sonra hızlıca yola çıkıyoruz. İlk rotamız Granada, burada dünyanın harikalarından biri Alhambra sarayını ziyaret edeceğiz. Granada'ya sahilden gideceğiz. İspanya'daki en güzel rotaları araştırırken herkes N-340 adlı sahil rotasından bahsediyordu. Burası sahil boyu kıvrım kıvrım giden bir rota. Biraz bizim Finike-Demre arasını hatırlatıyor galiba, düşündükçe heyecanlanıyoruz. Üstte dağlar altta deniz, birbiri ardına sürekli virajlar olsa ne güzel olur.
Granada rotasını takip ederek Malaga'dan çıkıyoruz. Burası N 340 a paralel bir otoyol, 40 km kadar bu yolda devam ediyoruz. Trafik yoğun, yol düz, manzara yok, çok sıkıcı. Bu sebeple ilk çıkıştan çıkıp sahile doğru iniyoruz. Yol, ağaçların arasından kıvrılarak aşağıya iniyor, doğru yere geldiğimizi anlıyoruz. Trafik çok sakin, manzara güzelleşiyor, keyfimiz yerine geliyor.
Bu yol geliş gidiş tek şerit, önce aşağı iniyor, sonra düzlüğe gelip bazı yerleşim yerlerine giriyor, daha sonra kıvrılarak tepelere çıkıp tekrar aynı sırayı izliyor. Tepelere iniş ve çıkışlar çok zevkli ancak yerleşim yerlerinde hem trafik, hem yaya hem de ışıklar var.
İniş ve çıkışlar çok çok zevkli, bir yerde öyle kıvrıldı ki eski karadeniz otoyolunda Ordu, medreseönününden geçiyoruz sandım. Hem tırmanıyor hem de sağa sola keskin virajlar alıyorsunuz, hemen yolun aşağısında sıra sıra koylar geçiyorsunuz. Ancak hep böyle devam etmiyor.
Sıcaklık 24 C civarında, rüzgar yok, motora binmek için en güzel zaman. Böyle 60 km boyunca devam ediyoruz, güzel rota sona eriyor, sahilden içeriye doğru ilerliyor, sık sık göbeklerden geçiyoruz artık yol Granada ve Motril'i gösteriyor. Biz Granada'ya doğru Salobrena'ya doğru ilerliyoruz.
Yola koyulduğumuzdan beri hiç durmadık, yaklaşık 2,5 saattir motor kullanıyoruz. Hem benzin alalım hem de biraz mola verelim diye Salobrena'da bir benzincide duruyoruz. Bir şeyler içtik, depoları doldurduk, konuşurken tepede güzel bir kale gördük, aşağıdan sıra sıra beyaz evler boyunca çıkıp kaleye ulaşılıyor. Buraya gidelim mi diye bir fikir çıkınca, tereddüt etmeden herkes hadi çıkalım dedi.
SALOBRENA CASTILLO ARABE
Arap kalesi Endülüsten Nasri Sultanlığı zamanında kurulmuş. Müslümanların Iber yarımadasındaki ilerleyişleri Tarifa'dan başlayıp, Malaga, Salobrena şeklinde kıyıların alınması, daha sonra da kuzeye doğru yayılımıyla devam ediyor. Kalenin içinde bir müze varmış.
Benzinciden hemen sonra dar bir yoldan yılan gibi kıvrılarak dik yukarı çıkıyoruz sonra büyük bir göbeğe geliyoruz, yol arnavut kaldırımlı tarihi bir sokağa dönüşüyor, şehrin girişinde tarihi bir kemer var, oradan girip yoldan yukarı doğru çıkmaya başlıyoruz, geldiğimiz ana yol solumuzda aşağıda kalıyor, sağda sıra sıra beyaz evler boyunca dar sokaklar arasından geçip bir yerde durmaya çalışıyoruz. Yol bazı yerlerde dar çok dik çıkışlar, ya da inişler şeklinde devam ediyor..
Arada ağaçlar, çok güzel bahçeler görüyoruz. Bu kaleye de bahar gelmiş, zaman zaman mis gibi ıhlamur, erguvan kokularından geçiyoruz. Hava oldukça sıcak ancak çok tatlı bir rüzgar insanın yüzünü okşuyor. Dik bir yokuştan inip kalenin önüne park ediyoruz.
Tepede şahinler uçuyor. Burası gerçekten bir şahin yuvası gibi hem dik hem sarp bir kayalık. Şehre çok hakim bir yer. Motorları park edip kalenin avlusunda etrafı geziyoruz, bir taraftan denizi, diğer taraftan Sierra Nevada dağlarını görüyor. Dağlarda karlar hala erimemiş.
Bahçedeki mandalina ağacından topluyor yemeye çalışıyoruz, ancak çiğneyince narenciye olduğunu anlıyoruz inanılmaz ekşi bir tat. Bu arada ispanyolcada Naranja diyorlar.
Bu kaleye çıktık |
İspanya tarihiyle çok zengin bir ülke, hem Hristiyanlığın hem Müslümanlığın hem de Museviliğin bir çok tarihi yapısını barındırıyor. Tarihi çok zengin, hem dünyayı etkilemiş hem de dünyadan bir çok kültür barındırıyor. Endülüs'e şatolar ve kaleler ülkesi diyebiliriz, hemen her yerde tarihi bir şato, kale, kilise, cami, havra görmek mümkün.
Burada 1 saat kaldık, fotoğraflar çektik etrafı inceledik, Granada'ya hala yolumuz var, yola koyulmak en iyisi geldiğimiz gibi dönmeye başladık. Granadaya ana yoldan 70 km gösteriyor, Önce biraz A 44 ten devam ediyoruz.
Alpujarras |
Bir süre tabelaları takip ediyoruz sonra karşımıza büyük bir baraj gölü çıkıyor. Adı Rio Guadalfeo.
Rio Guadalfeo |
Anayolda neredeyse hiçbir detay hatırlamıyorum, bu yüzden detayları anlatamıyorum. Sebebi sürekli trafiği ve yolu kontrol etmekten çevreyi inceleyemiyorsunuz. Bu da çok zevksiz bir yol demek. Akşam saat 17:00 Granada'ya giriyoruz.
Alhambra Sarayı |
Patio de los Arrayanes |
Generalife |
Aslanlı Yol |
Unesco Dünya Mirası listesindeki saray, gerçekten göz alıcı ihtişamıyla bunu hakediyor. Saray bir kaç bölümden oluşuyor : Kale, Nasri Sarayı, Generalife (Cennetül Arif, Cennet Bahçesi), Alcazaba,
Mocarabe |
Sarayı gezmek iki saatimizi aldı, hem Nasri sarayını hem de o estetik içinde iğreti duran Charles 5 in sarayını gezdik, sürekli yürüyoruz, zaten günün yorgunluğu vardı artık tükendik, saat 24:00 oldu. Sarayın çıkışından otele kadar 1,5 km lik mesafeyi zorla yürüdük. Yatağa girer girmez uyudum.
Çok yoğun, bol gezmeli, bir gün oldu.... Alhambra resmen büyüledi.
No comments:
Post a Comment