Friday, April 12, 2013

ENDÜLÜS'TEN PORTEKİZ'E 2. GÜN MALAGA-SALOBRENA-GRANADA

MALAGA -SALOBRENA N-340 EN GÜZEL SAHİL ROTALARINDAN BİRİ

Telefonu işini hallettikten sonra hızlıca yola çıkıyoruz. İlk rotamız Granada, burada dünyanın harikalarından biri Alhambra sarayını ziyaret edeceğiz. Granada'ya sahilden gideceğiz. İspanya'daki en güzel rotaları araştırırken herkes N-340 adlı sahil rotasından bahsediyordu. Burası sahil boyu kıvrım kıvrım giden bir rota. Biraz bizim Finike-Demre arasını hatırlatıyor galiba, düşündükçe heyecanlanıyoruz. Üstte dağlar altta deniz, birbiri ardına sürekli virajlar olsa ne güzel olur.

Granada rotasını takip ederek Malaga'dan çıkıyoruz. Burası N 340 a paralel bir otoyol, 40 km kadar bu yolda devam ediyoruz. Trafik yoğun, yol düz, manzara yok, çok sıkıcı. Bu sebeple ilk çıkıştan çıkıp sahile doğru iniyoruz. Yol, ağaçların arasından kıvrılarak aşağıya iniyor, doğru yere geldiğimizi anlıyoruz. Trafik çok sakin, manzara güzelleşiyor, keyfimiz yerine geliyor.

Bu yol geliş gidiş tek şerit, önce aşağı iniyor, sonra düzlüğe gelip bazı yerleşim yerlerine giriyor, daha sonra kıvrılarak tepelere çıkıp tekrar aynı sırayı izliyor. Tepelere iniş ve çıkışlar çok zevkli ancak yerleşim yerlerinde hem trafik, hem yaya hem de ışıklar var.





İniş ve çıkışlar çok çok zevkli, bir yerde öyle kıvrıldı ki eski karadeniz otoyolunda Ordu, medreseönününden geçiyoruz sandım. Hem tırmanıyor hem de sağa sola keskin virajlar alıyorsunuz, hemen yolun aşağısında sıra sıra koylar geçiyorsunuz. Ancak hep böyle devam etmiyor.

Sıcaklık 24 C civarında, rüzgar yok, motora binmek için en güzel zaman. Böyle 60 km boyunca devam ediyoruz, güzel rota sona eriyor, sahilden içeriye doğru ilerliyor, sık sık göbeklerden geçiyoruz artık yol Granada ve Motril'i gösteriyor. Biz Granada'ya doğru Salobrena'ya doğru ilerliyoruz.

Yola koyulduğumuzdan beri hiç durmadık, yaklaşık 2,5 saattir motor kullanıyoruz. Hem benzin alalım hem de biraz mola verelim diye Salobrena'da bir benzincide duruyoruz. Bir şeyler içtik, depoları doldurduk, konuşurken tepede güzel bir kale gördük, aşağıdan sıra sıra beyaz evler boyunca çıkıp kaleye ulaşılıyor. Buraya gidelim mi diye bir fikir çıkınca, tereddüt etmeden herkes hadi çıkalım dedi.






SALOBRENA CASTILLO ARABE

Arap kalesi Endülüsten Nasri Sultanlığı zamanında kurulmuş. Müslümanların Iber yarımadasındaki ilerleyişleri Tarifa'dan başlayıp, Malaga, Salobrena şeklinde kıyıların alınması, daha sonra da kuzeye doğru yayılımıyla devam ediyor. Kalenin içinde bir müze varmış.

 Benzinciden hemen sonra dar bir yoldan yılan gibi kıvrılarak dik yukarı çıkıyoruz sonra  büyük bir göbeğe geliyoruz, yol  arnavut kaldırımlı tarihi bir sokağa dönüşüyor, şehrin girişinde tarihi bir kemer var, oradan girip yoldan yukarı doğru çıkmaya başlıyoruz, geldiğimiz ana yol solumuzda aşağıda kalıyor, sağda sıra sıra beyaz evler boyunca dar sokaklar arasından geçip bir yerde durmaya çalışıyoruz. Yol bazı yerlerde dar çok dik çıkışlar, ya da inişler şeklinde devam ediyor..







Arada ağaçlar, çok güzel bahçeler görüyoruz. Bu kaleye de bahar gelmiş, zaman zaman mis gibi ıhlamur, erguvan kokularından geçiyoruz. Hava oldukça sıcak ancak çok tatlı bir rüzgar insanın yüzünü okşuyor. Dik bir yokuştan inip kalenin önüne park ediyoruz.









Tepede şahinler uçuyor. Burası gerçekten bir şahin yuvası gibi hem dik hem sarp bir kayalık. Şehre çok hakim bir yer. Motorları park edip kalenin avlusunda etrafı geziyoruz, bir taraftan denizi, diğer taraftan Sierra Nevada dağlarını görüyor. Dağlarda karlar hala erimemiş.


Bahçedeki mandalina ağacından topluyor yemeye çalışıyoruz, ancak çiğneyince narenciye olduğunu anlıyoruz inanılmaz ekşi bir tat. Bu arada ispanyolcada Naranja diyorlar.

Bu kaleye çıktık




İspanya tarihiyle çok zengin bir ülke, hem Hristiyanlığın hem Müslümanlığın hem de Museviliğin bir çok tarihi yapısını barındırıyor. Tarihi çok zengin, hem dünyayı etkilemiş hem de dünyadan bir çok kültür barındırıyor. Endülüs'e şatolar ve kaleler ülkesi diyebiliriz, hemen her yerde tarihi bir şato, kale, kilise, cami, havra görmek mümkün.



Burada 1 saat kaldık, fotoğraflar çektik etrafı inceledik, Granada'ya hala yolumuz var, yola koyulmak en iyisi geldiğimiz gibi dönmeye başladık. Granadaya ana yoldan 70 km gösteriyor,  Önce biraz A 44 ten devam ediyoruz.


Alpujarras
Daha sonra çok merak ettiğim Alpujarras tabelasını görüyorum ve oradan içeriye giriyorum. Buranın yolları inanılmaz. Mutlaka görmemiz lazım. Garmin'e özel rota soruyoruz. Garmin bizi anayoldan çıkarıp köy, dağ yollarına sokuyor.









Bir süre tabelaları takip ediyoruz sonra karşımıza büyük bir baraj gölü çıkıyor. Adı Rio Guadalfeo.
Rio Guadalfeo
Bu barajın etrafında dönerken yönü kaybettik sanırım ilerde bir benzincide mola verince oradaki genç Alpujarras'ın ters tarafta kaldığını söylüyor. Alhambra'nın ziyaret saatlerini, ayrıca randevu almadığımızı düşünüp yola devam ediyoruz. Saat artık 16.00 olmuş. Bugün ziyaret edemeyiz sanıyorum.





Anayola bağlanıp Granada istikametine devam ediyoruz. Yol bizim anayollar gibi trafik kısmen var, yollar geniş olduğundan ayrıca virajlarda anayola göre yapıldığından bu yoldan zevk almadan ilerliyoruz. Ayrıca rüzgar da başlıyor.  Bir tepeye doğru bir grup bisikletli görüyoruz. Önce polis motorsikletleri bize yavaşlayın işareti yapıyor, daha sonra bisikletliler geçiyorlar, arkada kamerayla çekip yapan minibüsler var. Herhalde Granada Prix yapılıyor.






Anayolda neredeyse hiçbir detay hatırlamıyorum, bu yüzden detayları anlatamıyorum. Sebebi sürekli trafiği ve yolu kontrol etmekten çevreyi inceleyemiyorsunuz. Bu da çok zevksiz bir yol demek. Akşam saat 17:00 Granada'ya giriyoruz.

Alhambra Sarayı
Daha sonra Garmin'in yardımıyla Alhambra Sarayına doğru ilerliyoruz. Şehri biraz geçtikten sonra bir tepeye doğru kıvrılarak çıkıyoruz, biraz sonra çok tarihi bir şehre girip, yolun bittiğini görüyoruz.










Patio de los Arrayanes
Alhambra Sarayının önüne geldiğinizde büyük bir otopark var, daha sonra da motorlu taşıtların giremediği özel bir yola giriliyor. Biz motorları çekip en yakındaki bir kaç otelde yer var mı? Fiyatlar ne kadar bunları sormak üzere dağılıyoruz. İkinci denenemizde Oteli buluyoruz. 60 Euro, wifi var, kahvaltı hariç ve Alhambra'nın tam önü. Hotel Alixares.




Generalife
Odalarımıza yerleşmeden Alhambra'ya gidip bilet soruyoruz bize bir kaç alternatif sunuyorlar, isterseniz bu gece saat 22:00 de Nasri Sarayı, yarın sabah 08:00'de  Generalife ve Alcazaba, ya da yarın hepsi diyorlar. Biz de saray büyük olduğundan gece Nasri Sarayı'nı gezmeye karar veriyoruz.  Müze biletlerini alıp önce otelin tam önüne motorlarımızı parkediyoruz. Eşyalarımızı alıp odamıza çıkıyoruz. Artık iyice karanlık oluyor. Yorulduğumuzu hissediyoruz çünkü uzun zamandır ilk defa motora biniyoruz. Odamızda biraz dinlendikten sonra yemek için dışarı çıkıyoruz. Yemekten sonra saat 22:00 oluyor, müzeden içeri giriyoruz.

Aslanlı Yol
Alhambra MS 889 yılında bir kale olarak dizayn edilmiş, daha sonra 1333 yılında  Nasri Sultanının sarayını yapmışlar. Bu saray Arap İslam sanatının en tepe noktası olarak görülüyor.










Unesco Dünya Mirası listesindeki saray, gerçekten göz alıcı ihtişamıyla bunu hakediyor. Saray bir kaç bölümden oluşuyor : Kale, Nasri Sarayı, Generalife (Cennetül Arif, Cennet Bahçesi), Alcazaba,

Mocarabe
Nasri Sarayı, Alhambra'nın en özel kısmı, gerçekten sanatın İslam sanatının en üst noktası olduğu söylenebilir, bu kadar zenginlik, bu kadar detay, bu kadar estetik ben başka bir yerde görmedim. Sarayın her ayrıntısında bir matematik, estetik gizli. Duvarlarda alçıyla muhteşem işlemeler, ayetler var. Binlerce kez arapça "Allah'tan başka galip yoktur" ibaresi yazılmış.



Sarayı gezmek iki saatimizi aldı, hem Nasri sarayını hem de o estetik içinde iğreti duran Charles 5 in sarayını gezdik, sürekli yürüyoruz, zaten günün yorgunluğu vardı artık tükendik, saat 24:00 oldu. Sarayın çıkışından otele kadar 1,5 km lik mesafeyi zorla yürüdük. Yatağa girer girmez uyudum.

Çok yoğun, bol gezmeli, bir gün oldu.... Alhambra resmen büyüledi.









No comments:

Post a Comment