Saturday, April 13, 2013

ENDÜLÜS'TEN PORTEKİZ'E 3.GÜN GRANADA-CORDOBA

GRANADA-CORDOBA

Sabah erkenden kalkıp kahvaltıda buluştuk, bugün Alhambra Sarayının Generalife denilen botanik parkını ve geri kalan yerleri gezeceğiz. Kahvaltıyı hızlıca yapıp tam saat 8:00 de Saraya girdik. Güneş yeni doğuyor hava serin. Parkta bizimle birlikte bir kaç turist daha var. Saray çalışanları etrafta temizlik yapıp yerleri süpürüyorlar.

Alhambra'dan şehrin görünüşü
Generalife Cennet'ül Arif, Cennet Bahçesi, Nasri Sarayının kendisi kadar büyüleyici yüzlerce bitki türünü barındıran bir bahçe. Klasik pers bahçesi modelinde hazırlanmış. Bir kaç bölümü var : Havuzlu su kanalı kısmı, saraydan çıkışa kadar devam eden Sultanın Bahçesi. Sarayın girişinden bodur ardıç ağaçları yol boyunca bir şerit oluşturmuş hem geniş hem de yol boyunca ilerliyor. Yol boyunca bir sürü şekil verilen duvarı ağaç olan odacıklara girip çıkıyorsunuz. Havuzlu kısımda büyük bir pers havuzu, fıskiyeler ve küçük şelaleler oluşturulmuş. Hayalinize en yakın Cennet Bahçesi diyebilirim

Generalife tam bir cennet bahçesi
Buraları daha önce Haziran ayında gezmiştim her taraf yemyeşil ağaçlar ve rengarenk çiçeklerle doluydu. Biz Nisanda olduğumuzdan henüz tüm çiçekler açmamış dolayısıyla Generalife bana biraz soluk gözüktü. Rengarenk çiçeklerle çok daha gözalıcı oluyor.







2 Saatte Generalife ve Alcazaba'yı geziyoruz. Sonra artık yola çıkmak için otele geri dönüyoruz. Dönüşte kimse konuşmuyor, hem alhambranın etkileyiciliği, hem de dinlediğiniz hikayelerden böyle bir medeniyetin bu şekilde son bulmuş olmasının hüznüne veriyorum...








Alhambra'da hala eski sanatlar yaşatılıyor







Bilime, sanata, medeniyete yapılan barbarlığı anlamak zor gerçekten... Bir sürü sanat eseri tekrar fetihten (renconquista) sonra ya kırılmış ya da üzerine alakasız krallık ya da haç işaretleri yapılmış. Bizde de benzerlerini görmek mümkün...









Otele geri dönüp eşyalarımızı topluyoruz. Biraz rota çalışıp, bir kahveden sonra yola çıkıyoruz. Çok güzel bir tarihten tekrar yola dönmek bana bir filmin farklı bölümlerini yaşamak gibi geliyor. Tekrar yollardayız. Tepeden aşağı doğru şehre oradan da geldiğimiz ana yola çıkıyoruz. Bir süre yanlış yolda gittik sanıyorum, sonra navigator imdadımıza yetişti, tabelaları takip ederek Cordoba yoluna doğru ilerliyoruz.






Anayolda hava biraz rüzgarlı, hadi uzatmayayım, birazdan fazla rüzgarlı, bu sebeple benim için hiç konforlu değil. Çünkü şimdiye kadar hep büyük ön camlı motorsiklet kullandım. Bu makinedeki ön cam bir avuç kadar bile değil. Bütün rüzgar yüzünüzde ve vücudunuzda. Ani rüzgar değişimlerinde sürekli pozisyonunuzu düzeltmek gerekiyor.

Bir tepeden çıkarken her zamanki sıramızda ilerliyoruz, önde ben, ortada Halil arkada Ahmet. Rüzgar bir yerde çok şiddetlendi. Sağdan soldan sürekli şiddetli rüzgar vuruyor. Ben de sürekli '' aman, of, ne rüzgardı, hay Allah vs' sesler çıkarıp, sürekli oturma pozisyonumu düzeltiyorum. Hayatımda böyle rüzgar yememişim. Bu sırada Halil bir gülme krizine girdi. O kadar ki artık konuşamaz hale geldik, adam susmadan sürekli gülüyor. O anda şöyle düşündüm, rüzgar Halil'de gıdıklama etkisi yaptı, çocuk ya stresten ya da gıdıklanmaktan sürekli gülüyor. Bir yerde artık ' Halil artık gülme sinirlerim bozuldu' dediğimi hatırlıyorum. Biraz sonra ileride bir benzincide mola verince durum ortaya çıktı, meğer rüzgar çıkınca bakalım Savaş ne yapacak rüzgara hiç alışkın değil diye düşünmüş. Benim sürekli söylenip iki de bir pozisyon değiştirdiğimi de arkadan görünce gülme krizine girmiş. Sonradan hep beraber güldük.

Anayoldan devam ediyoruz, yol kıvrılarak yola çıkıyor Cuesta Blanca diye bir yere geliyoruz, birden Rüzgar Değirmenleri karşımıza çıkıyor hem de onlarcasını görünce şaşırıyoruz. Bu kadar değirmeni ancak çok rüzgarlı bir yerde kurarlar demeye kalmadan, rüzgar bize bir sağdan bir soldan patlatmaya başladı. Birisi sağlı sollu size yumruk atar gibi, uzun süre böyle rüzgara maruz kalınca şapşallaşıyorsunuz.

Değirmenlere doğru tırmanırken etrafa bakınıyoruz, bu sırada BMW R 1200 RT motorsikletli 2 polis o rüzgarda yıldırım gibi karşı virajdan çıkıp kıvrılarak yanımızdan geçip kayboluyorlar. Daha önce de polisler bizi geçmişlerdi hepimizin dikkatini çeken şey, çok nizami viraja giriş ve çıkışlarıydı. Aynı derslerde bize öğretilenler gibi, 'virajın ucunu görene kadar dışarıdan gördükten sonra içeriden' ancak biz bu kadar hızlı bu kadar nizami  hala değiliz. Adamlar virajı tam şeridin üstünde alıyorlar sanki. Biz karşıdan gelen araçlardan korkup yine şeridin içinde kalıyoruz.

Bugün yol, hava hiç keyifli değil böyle olunca dikkat kesilmekten muhabbet de çok iyi dönmüyor. Bu yüzden sık mola verip dikkati toplamaya çalışıyoruz. Genelde benzincilerde duruyoruz, birinde motorsikletli bir polis geldi. Bir süre sohbet etmeye çalıştık, çalıştık diyorum çünkü hiç ingilizce bilmiyordu. Bizdeki makineleri merak etmiş, önce 1200 sanmış, sonra boyutu küçük gelmiş eski 650 ye de tipi hiç benzemiyor gerçekten.

Toplam 200 km lik yolu 2,5 saatte alıyoruz Cordoba'ya giriyoruz. Dağlardan indik, düz bir ovaya geldik, rüzgar bitti hava sıcak ve bunaltıcı olmaya başladı. Bir yerde durup Mezquita Chapel de Cordoba'yı arıyoruz. Navigatör bizi yönlendiriyor, şehrin içinden geçip tarihi binaları görmeye başlıyoruz.

MEZQUITA DE CORDOBA

Dar sokaklara girmeye başlayınca araç trafiği bitiyor insan trafiği başlıyor. Bizim tahtakalede gider gibi.  Cordoba Mescidinin etrafına gelince her taraf insan, hiç taşıt yok, o kalabalıkta trafiğe kapalı alana girdiğimizi anlıyoruz. Ancak ne tarafa gideceğimiz pek belli değil. Yayaları rahatsız edip, bir ispanyolun yol göstermesiyle o keşmekeşten çıkıp tekrar yola giriyoruz. Neden sonra Mescidin etrafında tur attığımızı anlıyoruz.

Hava sıcak, motorları mescidin duvarına parkedip, kaskları çıkarıyoruz. Sıcaktan sırılsıklam olduk. Çeşmeden kana kana su içip, elimi yüzümü yıkıyorum. Ohh dünya varmış...

Sonra klasik otel arama maceramız başlayacak ancak herkes çok aç, rüzgar bizi fena patakladı, çok az bir yol gelmiş olmamıza rağmen çok yorulduk. Bu sebeple güzel bir restaurant bulup yemek yiyelim diyoruz. Klasik endülüs yapılarından birine giriyoruz. Buradaki her evin altında havuzlu bir iç bahçe var. Binaların dışından sadece yüksek duvar gözüküyor, sonra bir kapıdan girip avluya geçiyorsunuz, gökyüzü gözüküyor, içeride güzel bir havuz ortamı serinletiyor, sonra da binanın merdivenlerinden yukarı çıkıyorsunuz. Küçük bir otele gelmişiz, karı koca işletiyorlar, bizi havuzun dibinde bir masaya buyur ediyor. Sonra masaya temiz büyük bir kağıt örtü seriyor, sonra da siparişlerimizi alıyor. Güleryüzlü ve ilgili, ne güzel!

Birazdan buz gibi içeceklerimiz geliyor, sonra oldukça bekledikten sonra yemeklerimiz. Yemekten sonra birer kahve ohh keyfimize diyecek yok. Burada bir yere kıvrılıp uyumak istiyorum ancak otel bulmamız lazım, havanın kararmasına daha çok var.



Yolda bir turist kafilesi görüyoruz. Bize benziyorlar ve türkçe konuşuyorlar. Önce rahatsız etmeyelim diyoruz, sonra selam veriyoruz. Beykoz İlçesi, kaymakamlık, belediye çalışanlarından bir grup. Ellerimizde kaskları görünce ne iş diyorlar? Biz de motorsikletle geziyoruz deyince ilgi gösteriyorlar. Bir resim çekinelim fikri çıkınca topluca resim çektiriyoruz. İçlerinde hemşehrilerim var, sağolsun çok ilgi gösteriyorlar. İstanbul'da görüşmek üzere deyip müsaade istiyoruz.


Çıkıp etraftaki otellere bakıyoruz, önce mescidin dibindeki otellere bakıyoruz sonra uzak tarafları geziyoruz. Halil motorları bekliyor,  tarihi Roman köprüsünü geçip karşıdaki otellere yer var mı diye soruyoruz. Aldığımız cevaplar hep aynı, maalesef doluyuz. Yorgun argın geri dönüp ilk konuştuğumuz otel resepsiyonundaki arkadaşa indirim yapmasını istiyoruz. Biraz pahalı ama mescidin dibi. Hotel Maimonides. Endülüslü Yahudi Alim, bir tıpçıymış. Heykelini de dikmişler aynı müslüman araplar gibi giyinmiş.
Hotel Maimonides

Otelin güzelliği altında otopark var, ve ücret almadılar, motorları çekip odalarımıza çekiliyoruz. Akşam yemeğe çıkıp sonra da Flamenco gösterisine gideceğiz. Şehirde gösteri tek yerde var, iki adım yürüme mesafesinde, küçücük bir yer ancak boş yer yok.

Otel sandığımdan çok güzel, odası yüksek tavanlı, güzel bir fransız balkonu var, dışarı sokağa bakıyor. Bu tür gezilerde otelin kalitesi insanın en büyük mutluluğu oluyor.

Akşam çıkıp gösteriye gittik, pek parlak bir flamenco gösterisi olduğunu söyleyemem daha etkileyicilerini izlemiştim.

Sonra dönüp güzel bir uyku çektik....






No comments:

Post a Comment