Monday, April 15, 2013

ENDÜLÜS'TEN PORTEKİZ'E 5. GÜN SEVILLA --UBRIQUE-CADİZ

SEVİLLA-CADİZ ATLANTİK KIYILARI

Sabah kalktık kahvaltı yapmak için saat 10:00 da buluştuk. Artık yorulmuşuz, sabah kalkmak hiç sevimli gelmiyor, keşke 1 saat daha uyusak diye bakıyoruz. Diğer günlerde biraz daha erken kalkıyorduk ancak bugün farklı. Halil daha geç kalkalım diye teklif etti. Ben de Nazi subayları gibi acı, gözyaşı, bıkma yok diye reddediyorum. Ancak,  sonra düşününce benim de her yerim ağrıyor. Bir saat daha yattık. Bu turların son günleri hala keyifli ancak insan çok yorulmuş oluyor.

Sabah dar sokaklardan kıvrılarak makineleri koyduğumuz yerdeki parka geliyoruz. Akşam yemek yediğimiz yere bakınıyoruz. Cafelerden biri açık. İçeriye girip pratik ispanyol kahvaltımızı yapıyoruz. Kızarmış ekmek, tereyağı, peynir ve kahve. Bocadillo diyorlar.

GİRALDA ve ALCAZAR


Giralda
Kahvaltıdan sonra Giralda'yı geziyoruz. Gerçekten çok etkileyici eserlerin sergilendiği bir müze olmuş. Endülüs dönemi etkileyiciliği devam ediyor.













Reconquista'dan sonra dev ipek halılara resimlerle olanları işlemişler.


Neredeyse tüm tarihi etkileyici bir
güzellik içinde seyrediyorsunuz. Çok değişik bir yaklaşım olmuş gerçekten.










Endülüs eserleri farklı hanedanlara ait olduğundan, bütünde benzerlikler, detayda farklılıklar görüyorsunuz. Endülüs beyliklerinin son dönemlerinde birbirleriyle mimaride yarıştıkları çok belli oluyor.  Granada,Cordoba, Sevilla ve Toledo'daki muhteşem eserler bu rekabetin neticesinde doğmuş.








Hava daha ısınmadan yola çıkıyoruz, nedense Sevilla bize diğer şehirlerden daha nemli ve bunaltıcı geliyor.  Trafiğin içinden çıkıp yola koyuluyoruz. Bugün çoook meşhur Cadiz'e gideceğiz. Burası tarihi, büyük bir liman kenti ayrıca flamenco nun ustalarının şehri. Paco De Lucia, Camaron De La Isla....

ROTA DÜZELİYOR

Artık trafikten çıktık, dağa doğru tırmanıyoruz. Tırmandıkça yol daralıyor, çok keyifli bir rotaya dönüşüyor. Şimdiye kadar aradığımız ancak bulamadığım yollara geliyoruz.

UBRIQUE

Bir arkadaşım Ubrique rotasının çok keyifli olduğunu söylemişti. Bu sebeple Garmin'e yazıyoruz. Cadiz'e bu şehir üzerinden gideceğiz. Ubrique tam dağların kesiştiği yere kurulmuş bir taraf yüksek öbür taraf alçak ancak hepsi tepelerden oluşuyor.

Şehirde bir tur atınca dağın yamacına doğru ilerleyen etkileyici bir mahalle görüyoruz. Şehre tepeden bakıyor. Manzaranın etkileyiciliğini düşünerek oraya çıkmaya karar veriyoruz. Ancak sokaklar çok dar, çok dik ve bazen karşınıza araba çıkıyor. Zor bela tepeye kadar çıkıyoruz. Sokaklar bir arabanın zorla geçeceği kadar dar. Ayrıca eğim 30-45 C arasında değişiyor. Bazen bir yola girer ancak niye girdiğinizi bilmezsiniz ya aynen öyle bu yola giriyoruz. Macera olsun diye çıktık ama sonunda çok güzel kareler yakaladık.




Her zamanki gibi bir Canon taşı bulup trio fotomuzu çektik. Aşağı inerken manzarayı kameraya alalım dedik ve yukarıdaki video kaydı çıktı.


Ubrique'de durmadan yola devam ediyoruz. Cadiz'e hangi yollardan devam edeceğimizi bilmiyoruz. Bu sebeple durmadan devam ediyoruz. Tekrar dağlara çıkınca yolda inanılmaz virajlar başlıyor. Sağlı sollu sürekli viraj var. Dağ yolları inanılmaz kaliteli kırmızı asfaltla döşenmiş.  Başımız dönecek kadar viraj olduğunu söyleseler inanmazdım. Alplerde Dolomities de bile bu kadar olmamıştı.

İnanın bir zaman sonra arkadaşlardan biri abi benim midem bulanıyor dedi ve mola verdik. O kadar uzun süre sürekli sağa sola dönmekten insanın içi geçiyor.  Güzel tarafı dağların tepesindeyiz, nem yok, ağaçlar olduğundan gölgede ilerliyoruz ve nadiren araba geçiyor. Bu yüzden hiç hız kesmeden sürekli sağa sola dönüyoruz.

Dağdan aşağı inmeye başlayıncada aynı derecede güzel virajlar var. Böyle kıvrıla kıvrıla aşağıdaki düzlüklere iniyoruz. Her taraf tarım arazisi, İspanya çölleşiyor vs demişlerdi ama bu gördüğümüz manzara bambaşka.

KALE ŞEHİR

Aşağı inince artık trafik başlıyor, anayollardan birindeyiz. Her tarafta Jerez ve Cadiz tabelaları görüyoruz. İlerde bir şehir dikkatimizi çekiyor. Sarp kayalıkların üzerinde kurulmuş tarihi bir şato etrafında küçük beyaz evler. Buraya gitmeye karar veriyoruz ve anayoldan çıkıyoruz.









Keyfimize diyecek yok
Aşağıda bir dere akıyor, şato tam bir şahin yuvası gibi tam tepeye kurulmuş. Biz de bu manzarada poz veriyoruz. Yukarı kaleye doğru çıktık ancak insanlar ters yön olduğu konusunda bizi uyardılar, biz de yola devam kararı verip döndük. Şimdi fotolara bakınca keşke çıksaymışız diyorum.










CADİZ

Cadiz yoluna otoyoldan devam ediyoruz. Artık o keyifli yollar geride kaldık. Akşam olmaya başladı Cadiz tabelaları görüyoruz. Akşam üstü güneş batmadan Cadiz'in büyük köprüsünden geçip büyük bir caddeye giriyoruz.

Gözün alabildiği kadar gidiyor, dümdüz çok geniş bir cadde. Hiç bitmiyor. Toplam 12 km lik dümdüz büyük bir caddeyi boylu boyuna geçip Castillo San Fernando'nun önüne geliyoruz.

Artık Atlantik kıyısındayız, okyanus hırçın dalgalarıyla sahilleri dövüyor.






Biz okyanusa ulaşmanın verdiği hazla bir kaç foto çekiyoruz. İnsanlar kalenin yolunda denizin üstünde yürüyorlar.

Dönüp şehrin içine giriyoruz. Cadiz cetvelle çizilmiş gibi aynı manhattanın şehir planını andırıyor. Düz büyük caddeler, onları dikine kesen yüzlerce sokak. Binalar birbirine nizami dayanmış. Tarihi bir liman kenti... Bu kadar büyük liman sayılı yerde vardır. Daha büyüğünü görmüştüm ama Cadiz çok etkileyici.




Limandan kıvrılıp tarihi şehrin içine giriyoruz.  Sahilde iki dev kauçuk ağacı görüyorum, arkasında sıra sıra tarihi binalar görüyorum. Ancak aralarında hiç boşluk olmadan birbirine dayanmış sıra sıra binalar, arada daracık sokaklar. Birinden içine girip küçük bir meydan buluyoruz.


Karşımıza Hotel De Francia, Paris diye bir bina çıkıyor. Ne kadar hoş, içerip girip yer var mı diye soruyoruz. Sokağa bakan fransız balkonlu tarihi bir otel. Uygun bir fiyata yerleşiyoruz. Akşam tam otelin önünde yemek yiyip Cadiz sokaklarında dolaşıyoruz. Yine macera dolu bir gün oldu.

No comments:

Post a Comment