Wednesday, September 07, 2011

EDİRNE'YE

Trio Hep Aynı Yöne 1 Eylül 2011 Selamlar, uzun zamandır bir şey yazmıyordum, sebebi de elim geçen sene yazdan beri Edirne gezimizi yazmaya bir türlü varmadı. Bu sebeple kronolojik sıra bozulacak diye bu kadar zaman bekledim. Ne var ki artık yazmanın sırası geldi. Geçen yazılarda Trio'dan bahsetmiştim. Yakın arkadaşlarım Ahmet Alan, ve Halil Erseven. Ahmet, Doğubank'ta gözlük işiyle uğraşır, benim yıllardan beri alışveriş yaptığım bir arkadaşım. Halil bir avukat Ahmet'le aynı sitede oturuyorlar. Ahmet'le uzun zamandır yol yapalım diyorduk, meğer Halil'in gelmesini beklememiz gerekiyormuş. Halil gelince geçen sene peşpeşe Bolu, İznik, Ağva gezileri yaptık. Halil bir eğitim programı için Michigan'a gidince, biz de Ahmet'le başbaşa kaldık. Halil'i Amerika'ya uğurladık, biz de arkasından motorlarla Edirne'ye kadar uğurlayalım dedik.
Edirne Bayramının 3. günü sabah erkenden Kavacık'ta buluştuk. Yollarda in cin top oynuyor. Emirgan'a Sütiş^e geçip güzel bir kahvaltı yaptık. Halil, kendi bluetooth konuşma sistemini bana bıraktı. Kahvaltıdan sonra sistemi kaska monte ettik. Ahmet'le konuşa konuşa yola çıktık. "Motor kullanırken konuşulur muy muş hiç?" demeyin konuşmak gerçekten çok güzel bir şey, hem canınız sıkılmıyor, hem yolda birbirinizi uyardığınız bir çok konu oluyor, dikkatinizi topluyorsunuz, geyiğin dibine vuruyorsunuz. Gişelere, oradan bahçeşehir yoluna kadar trafik normak ancak İstanbul'dan çıkınca şok edecek kadar boş bir yol buluyoruz. Edirne-İstanbul yolunda bir çok kez yolculuk yapmışımdır, ancak hiç bu kadar boş bir yol görmemiştim. Arada bir Almancı arabaları geçiyor, koskoca yolda çoğu zaman Ahmet'le ikimiz gidiyoruz. Hava sıcak gibi olacak sabah saatlerinde biraz üşüyoruz ancak güneş tam yükselince hava ısınmaya başlıyor. Yollar kıvrım kıvrım, kısmen bazı yerler bozuk dikkat ederek. Bir yerde mola veriyoruz, mola veren bir aile görüp çocuklarıyla selamlaşıyoruz. 2 bardak çay, biraz su, elimizi yüzümüzü yıkayıp yola devam ediyoruz. Bu Ahmet, ne tatlı, ne yardım sever insan. Normalde çok usta sürücüdür, çok iyi kullanır, her yol koşuluna çok iyi adapte olur. Ancak turlarda onu hep en arkada görürsünüz. Başkalarının temposuna uyar, "birinin yardıma ihtiyacı olur, hemen yardıma koşarım" diye düşünür. Bu trionun diğer üyesi için de geçerli. Halil de gerçekten çok empatik, çok sevgi dolu birisi, bizim için yapmayacağı fedakarlık yoktur. Biz trio olarak birbirimizle çok iyi anlaşırız, herkes birbirinin bakışlarından anlar. Yol boyunca şimdi Halil de olsa ne güzel olurdu deyip konuşuyoruz, bu sırada hava ısındıkça ısınıyor ve nemleniyor, ciddi terlemeye başlıyoruz. Neyse ki yol çok uzun sürmüyor 2,5 saat boyunca 3-5 araçtan fazlasıyla rastlaşmıyoruz. Edirne'ye girişte yol çalışması var, dönüp şehir içine giriyoruz, biraz aşağı indikten sonra Selimiye'nin yanındaki parklardan birine parkedip, üstümüzü değiştirmek üzere tarihi bedestende yer arıyoruz.
İçeri girince tatlı bir serinlik hissedip rahatlıyoruz, üstümüzü değiştirip, ayağımıza şıpıdı terliklerimizi giyiyoruz. Keyfimiz yerine geliyor, soğuk bir şeyler içtikten sonra Selimiye Camii'ni ve yanında müzeyi geziyoruz. Bilet gişesinin orada bakınıyoruz, neden sonra görevli bugün Bayram girişler ücretsiz diyor.İçeride çok enteresan şeyler var daha önce de gezmiştim diyorum Ahmet'e... Oradan çıkıp bir çay içiyoruz, bir zaman sonra karnımız acıkıyor, yürüyerek meşhur tava ciğercisine gidiyoruz, kapıda sıra bekliyoruz, 15 dakikadan sonra sıra bize geliyor. Edirne'nin o meşhur tava ciğerini, taze çıtır ekmek, sivri biber, şıra eşliğinde götürüyoruz.
Gözlükleri çantada unuttuğumdan ciğercide körler gibi güneş gözlüğüyle oturuyorum. Sonra geze geze muhabbet ede ede tekrar motorların yanına geliyoruz. Selimiye harika gözüküyor, bir kaç poz foto çektiriyoruz. Motorların yanına çocuklar gelmiş, biraz onlarla konuşuyoruz. Hava çok sıcak gölgede oturuyoruz, bu şekilde yola çıkılmaz, çıksak da gidemeyiz. Bir zaman sonra hava bozmaya başlıyor, kara bulutlar etrafı sarıyor. Biz de mal bulmuş mağribi gibi sevinip hemen giyinmeye başlıyoruz. Bir saat önce derdimiz aşırı sıcakken, şimdi fırtınaya yakalanmayalım oluyor.
Motorlara binip geldiğimiz yoldan tekrar ana yola çıkıyoruz. Yol çalışması devam ediyor, benzincide durup depoları dolduruyoruz. Sonra yola koyuluyoruz, geri dönüşte hava bir açılıp bir kapanıyor, bir kaç yerde hafif serpiştiriyor ancak bizi etkileyen bir şey olmuyor. Gişelerde trafik var, bayram ziyaretlerine gidenler, geri dönenler... Öğleden sonra 16 :00 gibi İstanbul'da oluyoruz. Eylülde güzel bir gezi oluyor ancak yol sıcakta gerçekten çekilmiyor...

No comments:

Post a Comment