Sunday, September 18, 2011

FOTO

Gençlerle gençleşelim güzelleşelim Bu hafta çok sevdiğim bir arkadaşımla cumartesi günü için sözleştik. Tuğrul Karacan, o bir sanat öğrencisiydi, Bilgi Üniversitesinde sinema okuyordu bitirdi. Şu meşhur yer demeyeceğim. Aslında kendisi grafik sanatçısı bir sürü karakter tasarladığı, çizimler yaptığı oluyor. Fotoğrafa da ilgisi vardır, uzun zamandır, kendisine fotoğraflarımı çeker misin? diyordum, o da bana uzun zamandır abi beni de gezdirir misin? diyordu. Sonunda bu cumartesi gelmek isteyen 2 arkadaşa daha haber verip buluştuk. Çekimler için yine Şile'yi kullandık. Giderken ben Tuğrul'u artçı yaptım. Furkan fotolarımızı çekti. Dönerken ben tek bindim hem Furkan hem de Tuğrul iki ayrı kamerayla fotoları çektiler. Bu arada kendisi de bir zamandır motorsiklet kullanan Mehmet kardeşim de şoförlüğümüzü yaptı, ve fotoğrafçıların en uygun açılarda beni çekmesini sağladı. Kendilerine müteşekkirim.
Tuğrul üniversiteyi yeni bitirdi, Furkan üniversite öğrencisi. Mehmet'le ben uzun yıllar önce mezun olduk, artık evli ve çocukluyuz. Gençlerden biri grafik sanatçısı olmak istiyor diğeri de oyun sektöründe çalışmak. Tuğrul hayata estetik, anlam yönüyle bakan biri, yaptığı her işte anlam, neden, farklılık arıyor. Furkan oyun dünyasının içinde doğup büyümüş. İkisi de çok pozitif adamlar. Ben herhalde onların bu pozitifliklerinden çok etkilendim. Biz onların yaşındayken bu kadar hevesli bu kadar pozitif miydik? kendime soramadan edemedim.
Gerçekten harika bir gün yaşadık, önce gidip Şile'de iskelenin orada güzel bir kahvaltı yaptık, sonra da kumsalda oturup, biraz yüzüp, keyifli bir sohbet yaptık. Gençlik ne güzel şey, özellikle üniversite zamanları, adamlar gerçekten enerji ve heyecan dolular. Biz de genciz ancak evli ve iki çocuklu... Kendimi yaşlı gibi hissetmedim ama o yaş grubundan belirli bir uzaklığa sahip olduğumu hissettim. Nasıl hissettiklerini biliyorum, önünde hayalini kurdukları bir dünya var, bir de yüzleşmek zorunda oldukları günlük bir hayat. Hayallerinden şimdilik uzaklar ancak peşini bırakmayacaklarına eminim. Bırakmasınlar da, bu hayat hayaller olmadan ne işe yarar?
Bu konuda çok şey yazmak isterdim, hala da isterim, aklıma geldikçe yazıp güncelliyor olacağım. Sizi harika fotolarla başbaşa bırakayım....

Wednesday, September 07, 2011

EDİRNE'YE

Trio Hep Aynı Yöne 1 Eylül 2011 Selamlar, uzun zamandır bir şey yazmıyordum, sebebi de elim geçen sene yazdan beri Edirne gezimizi yazmaya bir türlü varmadı. Bu sebeple kronolojik sıra bozulacak diye bu kadar zaman bekledim. Ne var ki artık yazmanın sırası geldi. Geçen yazılarda Trio'dan bahsetmiştim. Yakın arkadaşlarım Ahmet Alan, ve Halil Erseven. Ahmet, Doğubank'ta gözlük işiyle uğraşır, benim yıllardan beri alışveriş yaptığım bir arkadaşım. Halil bir avukat Ahmet'le aynı sitede oturuyorlar. Ahmet'le uzun zamandır yol yapalım diyorduk, meğer Halil'in gelmesini beklememiz gerekiyormuş. Halil gelince geçen sene peşpeşe Bolu, İznik, Ağva gezileri yaptık. Halil bir eğitim programı için Michigan'a gidince, biz de Ahmet'le başbaşa kaldık. Halil'i Amerika'ya uğurladık, biz de arkasından motorlarla Edirne'ye kadar uğurlayalım dedik.
Edirne Bayramının 3. günü sabah erkenden Kavacık'ta buluştuk. Yollarda in cin top oynuyor. Emirgan'a Sütiş^e geçip güzel bir kahvaltı yaptık. Halil, kendi bluetooth konuşma sistemini bana bıraktı. Kahvaltıdan sonra sistemi kaska monte ettik. Ahmet'le konuşa konuşa yola çıktık. "Motor kullanırken konuşulur muy muş hiç?" demeyin konuşmak gerçekten çok güzel bir şey, hem canınız sıkılmıyor, hem yolda birbirinizi uyardığınız bir çok konu oluyor, dikkatinizi topluyorsunuz, geyiğin dibine vuruyorsunuz. Gişelere, oradan bahçeşehir yoluna kadar trafik normak ancak İstanbul'dan çıkınca şok edecek kadar boş bir yol buluyoruz. Edirne-İstanbul yolunda bir çok kez yolculuk yapmışımdır, ancak hiç bu kadar boş bir yol görmemiştim. Arada bir Almancı arabaları geçiyor, koskoca yolda çoğu zaman Ahmet'le ikimiz gidiyoruz. Hava sıcak gibi olacak sabah saatlerinde biraz üşüyoruz ancak güneş tam yükselince hava ısınmaya başlıyor. Yollar kıvrım kıvrım, kısmen bazı yerler bozuk dikkat ederek. Bir yerde mola veriyoruz, mola veren bir aile görüp çocuklarıyla selamlaşıyoruz. 2 bardak çay, biraz su, elimizi yüzümüzü yıkayıp yola devam ediyoruz. Bu Ahmet, ne tatlı, ne yardım sever insan. Normalde çok usta sürücüdür, çok iyi kullanır, her yol koşuluna çok iyi adapte olur. Ancak turlarda onu hep en arkada görürsünüz. Başkalarının temposuna uyar, "birinin yardıma ihtiyacı olur, hemen yardıma koşarım" diye düşünür. Bu trionun diğer üyesi için de geçerli. Halil de gerçekten çok empatik, çok sevgi dolu birisi, bizim için yapmayacağı fedakarlık yoktur. Biz trio olarak birbirimizle çok iyi anlaşırız, herkes birbirinin bakışlarından anlar. Yol boyunca şimdi Halil de olsa ne güzel olurdu deyip konuşuyoruz, bu sırada hava ısındıkça ısınıyor ve nemleniyor, ciddi terlemeye başlıyoruz. Neyse ki yol çok uzun sürmüyor 2,5 saat boyunca 3-5 araçtan fazlasıyla rastlaşmıyoruz. Edirne'ye girişte yol çalışması var, dönüp şehir içine giriyoruz, biraz aşağı indikten sonra Selimiye'nin yanındaki parklardan birine parkedip, üstümüzü değiştirmek üzere tarihi bedestende yer arıyoruz.
İçeri girince tatlı bir serinlik hissedip rahatlıyoruz, üstümüzü değiştirip, ayağımıza şıpıdı terliklerimizi giyiyoruz. Keyfimiz yerine geliyor, soğuk bir şeyler içtikten sonra Selimiye Camii'ni ve yanında müzeyi geziyoruz. Bilet gişesinin orada bakınıyoruz, neden sonra görevli bugün Bayram girişler ücretsiz diyor.İçeride çok enteresan şeyler var daha önce de gezmiştim diyorum Ahmet'e... Oradan çıkıp bir çay içiyoruz, bir zaman sonra karnımız acıkıyor, yürüyerek meşhur tava ciğercisine gidiyoruz, kapıda sıra bekliyoruz, 15 dakikadan sonra sıra bize geliyor. Edirne'nin o meşhur tava ciğerini, taze çıtır ekmek, sivri biber, şıra eşliğinde götürüyoruz.
Gözlükleri çantada unuttuğumdan ciğercide körler gibi güneş gözlüğüyle oturuyorum. Sonra geze geze muhabbet ede ede tekrar motorların yanına geliyoruz. Selimiye harika gözüküyor, bir kaç poz foto çektiriyoruz. Motorların yanına çocuklar gelmiş, biraz onlarla konuşuyoruz. Hava çok sıcak gölgede oturuyoruz, bu şekilde yola çıkılmaz, çıksak da gidemeyiz. Bir zaman sonra hava bozmaya başlıyor, kara bulutlar etrafı sarıyor. Biz de mal bulmuş mağribi gibi sevinip hemen giyinmeye başlıyoruz. Bir saat önce derdimiz aşırı sıcakken, şimdi fırtınaya yakalanmayalım oluyor.
Motorlara binip geldiğimiz yoldan tekrar ana yola çıkıyoruz. Yol çalışması devam ediyor, benzincide durup depoları dolduruyoruz. Sonra yola koyuluyoruz, geri dönüşte hava bir açılıp bir kapanıyor, bir kaç yerde hafif serpiştiriyor ancak bizi etkileyen bir şey olmuyor. Gişelerde trafik var, bayram ziyaretlerine gidenler, geri dönenler... Öğleden sonra 16 :00 gibi İstanbul'da oluyoruz. Eylülde güzel bir gezi oluyor ancak yol sıcakta gerçekten çekilmiyor...

Monday, September 05, 2011

BİRAZ DA AKSESUAR

Bugün size kullanmaktan fevkalade keyif aldığım iki üründen bahsedeceğim. Biri montum diğeri de yazlık yarım botum. İkisini de yurtdışından aldım. Hem kısaca ürünlerden hem de getirme şeklinden bahsedeyim. Şimdiye kadar doğru aksesuarları bulana kadar çok para harcadığımdan iyi ürünleri buradan paylaşmanın iyi bir şey olduğunu düşünüyorum. Benim bir sürü aksesuar elimde kaldı, ya arkadaşlara hediye ediyorum ya da dolaplarda duruyor. Spidi Netwin H2Out Mont Montumu bu yazın başında amazon.com dan getirttim. Topkapı'dakı PTT gümrüğünde teslim ettiler. Kişisel kullanım mı yoksa ticari amaçla mı getirttiğimi sordular ben de kişisel kullanım deyince, koliyi teslim ettiler.
Montun bence en büyük özelliği hem yazlık hem de kışlık olması. İçliği taktığınızda en alasından kışlık bir mont oluyor, çıkarınca da gözenekli tam yazlık bir mont haline dönüşmesi. Gerçekten ayarını çok iyi tutturmuşlar. Diğer bir özellik tam göğüs korumaya sahip olması, tam göğse gelecek şekilde monta dört yerden çıt çıtla tutturuyor, fermuarı üstüne çekiyorsunuz. Özel bir maddeden yapılmış, oldukça özel bir madde, hafif ve sağlam. Sırt koruma, omuzlar ve dirsek koruma zaten standart olarak tüm montlarda var. Korumaların çok özel hafif bir maddeden yapılmış olması, ayrıca kumaşının da çok ince sentetik fiber elyaftan üretilmesi montu çok hafif yapmış. Normalde tam korumalı montlar oldukça ağır olur. Mont su geçirmiyor, ancak hava alıyor. İki farklı askıyla pantolona bağlanınca beliniz hiç açılmıyor. Gayet kullanışlı cepleri var ve oldukça şık tasarlanmış. Benim için diğer anlamlı bir özelliği de şu, cepleri gözenekli ince kumaştan yapıldığından, köprüden ya da gişelerden geçerken OGS cihazını cepten çıkarmak zorunda kalmıyorsunuz. OGS cihazını ön cama monte etmek durumunda da kalmıyorum. Sadece cebimde duruyor. Siz şimdi, "bu ne ya? motorlara OGS cihazı veriliyor mu?" diyeceksiniz.. Ancak ben önceden almıştım.
Tam Korumalı Yazlık Bot Dainese Scarpa Dyno İkinci ürünümüz tam korumalı ve tam yazlık yarım bot. Bahar ve yazın sıcak günlerinde motorcuların en önemli sorunlarından biri ayakkabı tercihi. Ayağı serin tutacak günlük ayakkabı giyseniz güvenli olmuyor, güvenli bir bot giyseniz ayaklarınız haşlanıyor. Gerçekten can sıkıcı bir durum. Ayakkabıyı Dainese geliştirmiş. Herşeyiyle bir yarış motoru ayakkabısı ancak o kadar güzel tasarlanmış ki, giymesi çok kolay, ayakta çok şık duruyor, gözenekleri sayesinde süper hava alıyor bu da sıcak havalarda süper bir konfor demek.
İncik kemikleri koruma, taban koruma, ön koruma herşey düşünülmüş. Bu ayakkabı Türkiye'de maalesef yok. TR de aksesuar satanlar genelde 3-5 sene önce getirdikleri stokları eritme derdinde olduklarından yeni modelleri pek getirmiyorlar.

Friday, September 02, 2011

AGVA (Halil Prodüksiyon)

YOLLAR, KIVRIMLAR, AĞVA, TRİO

İznik seferinden sonra kamera çekimi için Şile Yolunda buluşacağımızı söylemiştim. 2 hafta önce pazar sabahı buluşup Şile yoluna doğru yola çıktık. Bu trionun Halil ayrılmadan önce son gezisi olacak. Hem çekim yapacak, hem de ne geziydi diyeceğimiz bir gün yaşayacağız. Sabah erken, Ahmet beni almak için siteye kadar girmiş, Halil ileride Şile Yolundaki 2. Shell istasyonun orada bizi bekliyor. Halil'le buluşup çekime başlıyoruz. Halil önde çekim yapıyor, biz arkadayız, anayolda Halil, Şile - Ağva arasında da ben kamerayı giyeceğim. Haftasonu olduğundan günübirlikçiler çok, yol boyunca bir sürü araba var, biz hepsinin sağından solundan geçiyoruz. Hızımız 100 km/s civarında.

KAYITTAYIZ!

İznik çekimlerinden ders aldık, artık prodüksiyonda daha tecrübeliyiz, biz aktörler olarak Ahmet'le kameraya daha yakın duruyoruz. Yaklaşık 15 mt arkadan takip ediyoruz. Hatta mesafeyi zamanla daha da kısaltıyoruz. Önce ben önden gidiyorum, sonra Ahmet öne geçiyor böyle nöbetleşe nöbetleşe kadraja giriyoruz. Aslında bu yol benim ayak yolum gibi hem daha hızlı hem de daha çok yatırarak gitmek istiyorum ancak kamera kayıtta.

Hava açık, hafif bulutlu, aşırı sıcak değil, biraz rüzgar var, bu yaz motorcular için muhteşem bir yazdı. Umarım herkes istediği kadar gezebilme fırsatı bulmuştur. Trafik var ancak aşırı sıkışmıyoruz. Böyle araçları birer birer geçe geçe Işık Üniversitesi Kampüsüne kadar geliyoruz. Yolda inşaatlar var, gece gündüz çalışıyorlar, haftaya başbakan yolun açılışını yapacakmış, bu yüzden kalabalık bir grup çalışıyor.

Şile'ye girmeden ben de diğerleri de tam olarak nereye gideceğimizi bilmiyoruz ancak Halil tali yolları daha çok seviyor bu sebeple, Ağva yolunu tutuyoruz. Halil'i kendi sevdiği yolda çekeceğiz. Bu çekimde de heyecanlıyım çünkü başarabilirsek videoyu bloga ekleyeceğim,siz de izleyebileceksiniz, dolayısıyla iyi çıkması bizim için önemli.

İznik'ten dönerken Halil dar köy yollarını daha çok sevdiğini söylüyor, ben de bilmiş bilmiş, "Ağva-Kandıra yolu süper" vs diyorum çocukcağız ses çıkarmıyor, "tamam abi gidelim" diyor. Ben Şile'den sonra Ağva yoluna saparken hangi yola gireceğimi kestiremiyorum Halil abi beni takip et diyor. Meğer arkadaşlar defaatle gelmişler halbuki ben sadece bir kere Ağva'dan Kandıraya oradan da Kocaeli'ne geçmiştim. Yolların detaylarını hatırlamıyorum.

Neyse Ağva yoluna bağlanıyoruz. Yolda uygun bir yerde(sanıyorum bir köy bakkalı ya da kahvesinin önünde) durup kaskları değiştiriyoruz. Halil'in kaskı alıp takıyorum ve Halil kaydı başlatıyor bu arada kask mikrofonlu olduğundan Ahmet'le konuşuyoruz. Halil de mikrofon yok konuşamıyor, biz Ahmet'le havadan sudan, virajlardan, esnaflıktan vs konuşuyoruz. Birara Ahmet bana "abi sen bizden bayağı önde gidiyorsun, kamera bizi çekmiyor diyor" aklım başıma gelip yavaşlıyorum. Doğru ya! adamları çekiyorum güya.

Yavaş yavaş, kıvrıla kıvrıla, köylerin, tarlaların, ağaçların içinden geçiyoruz. Bu yol çok güzel, fazla dar, fazla kıvrımlı, 3-5 dakikada bir araç geçiyor ya da önümüze çıkıyor. Temiz havayı çiğerlerimize çekiyoruz, her taraf yemyeşil, kuşlar cıvıldıyor, hafif bir rüzgar insanı serinletiyor. Ne güzel şey bu? Gerçekten ne güzel? Sıcak bir günde serin sulara dalmak gibi, uçmak gibi keyif veren bir şey.

Halil müzik açıp dinliyor, biz Ahmet'le geyiğin kıvamını artırıyoruz. Mikrofonla konuşmak çok hoşmuş, ayrıca insanın dikkatini de dağıtmıyor. Aksine bir çok konuda birbirimizi uyarmak fırsatı oluyor. Mesela ben önde giderken gördüğümü hemen ona aktarıyorum " çukur var, yol ıslak vs" o arkadan araç geliyorsa ya da benim farketmediğim bir şey varsa uyarıyor. Birbirimizi uyanık tutuyoruz.

Yolda bazı kamyonların arkasına takılıp kaldığımız oluyor, yol hem çok kıvrımlı hem de çok dar. Geçmek oldukça tehlikeli olabilir. Böyle gide gide en sonunda sıkılıp tarla kenarında bir yere parkediyoruz, Halil'in kask kafamı çok sıktı, artık başım ağrımaya başladı. Halbuki Halil'in cüsse de benim 1,5 katım, ancak kask işte! kimin kafasına oturacağı kiminkini sıkacağı belli olmuyor.

Kıvrıla kıvrıla düşük hızda ilerlemek iyi güzel de bir yerden sonra insan sıkılıyor. Bizim motorlar basıp gitmek istiyor, Üçümüz de bu yoldan artık sıkıldık. Bir yer bulalım oturalım dedik. Neyse Ağva'ya az kalmış, motorları çalıştırıp bir süre daha devam ediyoruz. Bu arada kaskları değiştirdik, çekimler sona erdi. Oh be dünya varmış. Ağva girişine geliyoruz, sahile kıvrılıp bir yol kenarında bambu ağaçlarının altına parkedip oturuyoruz.



Daha sonra her zamanki gibi motorlardan, gezilerden, Amerika seyahatinden, biraz Cem Yılmaz esprilerinden, Halil'in siteyi nasıl seçtiğinden, ayrılığa 1 hafta kaldığından vs vs konuşuyoruz. Yorulduk iyi oturmamız lazım ancak ne bir tesis ne de güzel bir ağaç altı var. Rüzgarı yiyince biraz rahatlıyoruz. Orada oturmaktan sıkılınca iskeleye doğru yürüyoruz, herkes plaj kıyafetinde biz botlarla, pantolonlar vs halindeyiz. Bu arada iskeleye bir supersport kawasaki- Ninja'ydı sanıyorum- bir de Harley Sportster parketmiş. İnsanlar yüzüyorlar, hava güzel, deniz sakin süper bir ortam. Ben yüzmek çok güzel olur diyorum, Ahmet bende malzeme var diyor. Halil şu anda yüzmenin pek iyi bir tercih olmayacağını belirtiyor. İskelenin ucunda bir süre oturuyoruz. Keyifli ve güzel bir sohbet oluyor. Gezmek çok güzel ancak gezileri unutulmaz kılan aradaki kısa sohbetler. 1 saate yakın oturduk, gelen geçen motorlara bakıyor artık ilgilenmiyoruz.



İskelede yeterince oturduktan sonra motorlara doğru yürümeye başladık, birara birisi geri dönerken Şile yolundan dönelim daha kısa sürüyor vs dedi. Ben bunu hafızaya kaydettim ya hiç kaçarı yok Şile yoluna döneceğim. Netekim geri dönüşte iki kere yanlış yola saptım. Birinde yola girdim kısa süre sonra köprü üzerinden dönüp geldim. Bir diğerinde de Şile yazısından sapınca motoru çevirecek yer bulamadım yol aşağı doğru indikçe iniyor, sonra bir yeri gözüme kestirdim ancak yol sola eğimli direksiyonu sola çevirince tam dönemedim kendimi geri de çekemedim, Ahmet gelip beni kurtardı ancak öyle dönebildim.




KIVRIM EFKAR İLİŞKİSİ
Geri dönüşte iyice sıkıldığımızdan herkesin gazlamaya başladı. Önce Ahmet sonra, Halil, anayola çıkınca da ben. Kısacası dönüşü daha yüksek bir hızla yaptık. Anayola çıkıp Şile ye gelince verdim gazı bu yolu hem iyi biliyorum hem de -RT ye daha çok alıştığım için- limitlerini biraz daha test edebiliyorum. Yolda gelirken motoru yatırma muhabbeti yaptık, ben de merak ettim acaba ne kadar yatırabiliyorum diye. 130 km/s hızla Şile yolu pek zevkli oluyor, hele o virajlar yok mu? Kıvrımlı bir yolun dağıtmayacağı efkar yoktur. Motoru da iyi yatırıyorum arkamda Ahmet onun arkasında Halil var. Bir kaç yerde motorun limitlerini iyi zorladım, Işık Üniversitesi kampüsü ile tepedeki Jandarma Kontrol noktasına kadar olan yolda bu çevredeki en iyi virajlar var. Birinde arka tekerin fazla zorlandığını hissettim hafif sendeletecek kadar. ST 1300 olsaydı limitleri biraz daha zorlardım ancak RT ile bu kadar oluyor.

Arkadaşlar "abi sen bu yolu ezberlemişsin, motoru da iyi yatırıyorsun" dediler. Haklılar ama bu yolu da kaç kere gidip geldiğimi bir bilseler? Gerçekten artık nerede ne var santim santim biliyorum. Hele şu duble yol tamamen bitip açılırsa bu yolun tadından yenmez. O anı aylardır sabırsızlıkla bekliyoruz. Hala inşaatlar devam ediyor.

Neyse Çekmeköy sapağına gelince sağa çekip parkettik, Halil gitmeden bir akşam tekrar görüşmek üzere sözleşip ayrıldık. Hepimiz çekimlerin nasıl olduğunu çok merak ediyoruz. Bir kaç gün sabretmemiz gerekecek.