Sunday, September 29, 2013

DOĞU KARADENİZ TURU 3. GÜN 399 KM

DOĞU KARADENİZ TURU 3. GÜN 327 km

Sabah erken uyandık. Bungalovların göre yolun karşısında olan restoranda kahvaltımızı yapıyoruz. Hava yine kapalı. Bugün son gün, fazla bir yolumuz kalmadı ancak Ayder'e uğrayacağız, hava kararmadan motorları tekrar nakliye şirketine teslim etmemiz lazım, dolayısıyla fazla zamanımız yok. Kendimizi oldukça yorgunl hissediyoruz, özellikle dün oldukça yıpratıcı geçti.
Doğu Karadeniz turunda iyi kondisyon lazımmış yoksa gerçekten perişan oluyorsunuz.


Kahvaltıdan sonra odalarımıza dönüp hazırlandık ve yola çıktık. Hava hep kapalı ancak manzara güzel. Sık sık tünelleri geçiyoruz. Anayol güzel ancak motorsiklet için değil yolun karşısında eski yol gözüküyor ne güzel kıvrılarak dağların arasında dönüyor, keşke oradan geçiyor olsak.  Yolda Borçka baraj'ını geçiyoruz. Burası hem kıvrımlı hem de trafikli. Borçka'ya inince yağmur başlıyor. Hopa yolunda yağmurda devam ediyoruz. Halil yağmurluk getirmemiş, bir zaman sonra her tarafım ıslandı diyor. Bir elbise değişikliği ile yola devam ediyoruz. Yağmur çok ince ancak sık yağıyor, karadeniz ifadesiyle "avanak ıslatan" İlk bakışta azıcık ince ince serpiştiriyor diye bakıyorsunuz ancak çok sık olduğundan sağanak gibi ıslatıyor.

Yazlık kıyafetle buraya kadar
Hopa'ya inince karadeniz otoyolu başlıyor, artık karadenizi görmeye başlıyoruz. Yağmur'da aravermeden devam ediyor. Sırasıyla Arhavi, Fındıklı'dan devam edip Pazar yoluna geliyoruz. Buradan sonra Ayder yolu geliyor ve içeri sapıyoruz.

Karadeniz'de sahilden içeri girince dağların muhteşem kapılarından içeri giere gibi oluyorsunuz. Dere boyunca yol sağlı sollu devam ediyor, dağlar, sizi aralarına alıyor. Bazı yerlerde başınızı okşar gibi eğilmiş ve yakın bazı yerde ulaşamayacağınız kadar yüksek ve uzak. Dağlar her zaman çok etkileyici yerler, hele karadeniz dağlarının yeşilliği.

Hava soğuk 15 C civarında. Islandığımızdan üşümeye başlıyoruz. Kaçkar Dağlarının muhteşem yollarından geçiyoruz. Bazı yerlerde şelaleler karşılıyor, bazı yerlerde dere üstüne kurulmuş taş bir köprü merhaba diyor. Yeşilin her tonu ayrı bir güzel, güneşliyken de yağmurluyken de...



Artık GS e alıştım yol da güzel, virajları daha cesaretle ve hızlı alıyorum.

Döne döne Ayder'e kadar çıkıyoruz. Planımız buradaki kaplıcada biraz takılmak. Motorları kaplıcanın önüne parkedip, birer anahtar alıp, havuza giriyoruz. Aman Allah'ım ne kadar sıcak? Alışıp suya girmem 15 dakika sürüyor. Sıcak su nasıl iyi geldi, omuzlarımız kasılmış, ayaklarımız tutulmuş. Sıcak suda resmen kendimize geliyoruz. 40 dakikada kendimize geliyoruz. Hatta uykumuz geliyor. Ama daha almamız gereken yol var. Üstümüzü giyip yayla restoranlarından birine geçiyoruz. Sıralı dağların ortasındayız bizden öncekinin altından bizden sonrakinin tepesine bakıyoruz. Manzara harika....

Yemeklerimizi söyleyip büyük bir iştahla önce lahana çorbası (pancar) sonra karışık et yiyoruz. Zaten uykum gelmişti, yemek hepten bayıltıyor. Hafif yağmurda motorlara doğru yürüyüp açılıyoruz. Toplam 2,5 saat kadar Ayder'de kaldık.

Sıkıca giyinip yola çıkıyoruz, hamamdan sonra hala biraz nemliyiz bu yüzden üşümemeye gayret ediyoruz. Yine aynı yoldan bu sefer daha hızlı iniyoruz. Buradan Trabzon'a 195 km yol var. Pazar'a inip karadeniz yoluna bağlanıyoruz. Hızımızı artırıyoruz. Bugün ilk iki güne göre hiç zorlayıcı geçmiyor demeye kalmadan, Rize- Of arasında sağanak yağmur başlıyor. Öyle ki yer bir karış su, üzerimize yağmur boca ediyor, bir araba geçerse başımızdan aşağa su döküyor. Üzerimize hortumla su tutsalar ancak bu kadar olur. Bu yolda Trabzon'a kadar sağanak yağmurda geliyoruz. Bir yerde öyle bir yağmur yağdı ki ben hayatımda böyle yağmur yemedim. Su geçirmeyen elbiselerimiz su çekti, kasklarımız pırıl pırıl oldu. Herşeye rağmen ses sistemimize hiçbir şey olmadı. Gerçi yolda çok konuşamadık çünkü sağanak yağmur sesinden bir şey duyul
muyordu.


Trabzon'a yaklaşınca yağmur durdu, daha rahat kullanmaya başladık. Önce şehir içine sonra da tır garajına geldik. Baktık adamlar bizi bekliyor. Hemen üstümüzü değiştirip ıslakların tamamını motora yerleştirip, makineleri tıra yüklemeye başlıyoruz. Adam bize abi siz motorun üzerinde durun ben sizi forkliftle kaldırayım dedi. Önce şaka yapıyor sandık. Sonra da abi nasıl yükleyeceğiz yokda motorlar kalır deyince işin ciddiyetini anladık. Sırayla herkes motora bindi, adam bizi forkliftle kaldırdı, şimdi düşünüyorum da ne cahillik ne tedbirsizlik. Türkiye'de her iş böyle işte. Yaparız abi diyorsa anla ki uyduruyor.

Motorları yükledik, daha sonra Fevzi Hoca'da tekrar yemek yedik. Uçağı bekledik, perişan olmuşuz ayakta uyuyorduk. Allah'tan THY nin business lounge yeni açılmış. Biraz oturup dinlendikten sonra uçak geldi. Mutlulukla bindik.

O gece bende bir gariplik başladı, ağır ishal ve ateş, kendimi hastaneye zor attım. Serum, iğne vs derken gıda zehirlenmesi olmuşuz. Ben hastanedeyim diye mesaj atınca Ahmet ve Halil de biz de hastanedeyiz dediler. Anladık ki yediğimiz bir şeyden zehirlenmişiz. Tur bir gün daha uzasa hepimiz bitmiştik.















Ertesi gün motorlar geldi, her taraf çizilmiş, motorlar yanlara yatmış, büyük bir kavgayla motorları teslim aldık. Çantalar, gövde her yer çizilmiş, gözüm yese adamlara dalacaktım. Sigortaları vs de yokmuş. Ya bu esnaf işte bu yüzden bir türlü belini doğrultamıyor. Yalan artık karakterleri olmuş. İşi alırken var abi, gerektiğinde bilsem almazdım Allah belamı versin vs... Klasik nakliyeci mentalitesi. 

Neyse motoru alıp servise götürdüm bayağı bir masraf çıktı, artık bilmeyen adama nakliye ettirmek mi tövbeler tövbesi....




No comments:

Post a Comment