Thursday, October 04, 2012

ALPLER - QUINTO-LUGANO-COMO-MILANO 156 KM

Son Günümüz

Sabah 09:30 gibi kalktık, bugün fazla yolumuz yok ancak motorları teslim edeceğiz. Ayrıca hazırlanıp sabah İstanbul'a geri uçacağız. Son gün olduğundan artık pek bir beklentimiz yok. Otoyoldan da normal yoldan da dönebiliriz.

Quinto iki yüksek dağ arasında bir yer, saat 10:30 olmasına rağmen hala güneşi göremiyoruz. Pencereden, önümüzdeki büyük otoparka, yandaki büyük benzin istasyonuna ve  otoyoldan geçen arabalara bakıyorum.

Sabah kahvaltımızı yaptık, bir grup insanndan başka kimse kalmamış, kahvaltı servisini topluyorlardı. Burası İsviçre olmasına rağmen insanlar italyanca konuşuyorlar. Kahvaltıda ne kadar yorgun olduğumuzu konuşuyoruz. Herşey rüya gibi başladı, geçti ve bitti, artık son günümüzü yaşayacağız.

Hazırlıklarımızı yapıp aşağıda buluşuyoruz. Çantalarımızı yerleştirdik ve motorları çalıştırdık. Otobandan gitmeyelim alternatif yol deneyelim diyoruz. Otobana paralel ilerlemeye başlıyoruz. Sıcak hafiften bastırmaya başlıyor.

Yan yolda ilerlerken şimdiye kadar en yoğun trafiği yaşadığımızı düşünüyorum. Sanayi bölgesinden geçiyoruz, genelde konuşmuyoruz. Trafikte ilerlerken hem yorulup hem de sıkılıyor insan, konuşmayınca iyice sıkıcı oluyor. Lainatte tarafına doğru dümdüz bir yolda bir sürü trafikte ilerliyoruz. Klasik İtalyan şehirleri gibi düz yol bir göbek sonra şehir sonra tekrar bir göbek sonra da şehirlerarası yol.

Böyle 40 dakika yol aldıktan sonra birden çok enterasan bir şekilde dağdan aşağıya doğru inmeye başladık. Şehirden çıkıp tekrar dağ manzarasına girdik.  Aynen bir geçitten iner gibi. kıvrıla kıvrıla indik otoban üzerimizden büyük bir köprüyle geçti. Resmen tekrar canlandık ve kendimize geldik. Son gün böyle bir sürpriz beklemiyorduk.

Kıvrılarak önce İtalya sınırındaki gümrükten geçiyoruz. Polis plakaların Milano plakası olduğunu görüp kontrol etmiyor. Sırasıyla önce Lugano'ya indik sonra Como geldi. Como ne kadar güzel bir şehir, insanlar göl sahilinde geziyor, koşuyor, bisiklete biniyorlar. Sürekli mutlu olunan bir tatil şehri. Como'da hava sıcak, nemli ve bunaltıcı ayrıca trafik yoğun. Çıkışında bir yerde bir mola verip, birşeyler içip yola devam ediyoruz.

Artık Milano'ya yaklaştıkça şehre gireceğimizi sanıyoruz ancak Halil'deki Garmin GPS cihazı bizi hassasiyetle otoyolun dışında tutup sürekli güzel rotalara sokuyor.  Saronno civarında düz bir yoldan yukarıya doğru tırmanmaya başlıyoruz. Burası ne enteresan hem Milano'ya çok yakın hem de kıvrım kıvrım bir dağa çıkıyoruz. Trafik var ancak sürücüler çok bilinçli virajlarda hemen sağa yanaşıp yol veriyorlar.

Buradaki yolun güzelliğinden en son bir coşalım deyip Ahmet veriyor gazı peşinden Halil. Ben trafikten endişe edip daha sakin ilerliyorum ancak içim gidiyor. Onlardaki makina 180 kg iken bende 270 kg lık RT var. Kontrolde zorlanıyorum.

Bu arada Halil kameraya çekiyor, son kilometrelerimiz hem çok zevkli hem heyecanlı hem de kayıtlı geçiyor. Bir zaman sonra Garmin motorları kiraladığımız adresi gösteriyor otoyola çıkıp son 10 km yi otoyolda yapıyoruz. Gerçekten çok sıkıcı. GPS cihazı geldiğimizi gösteriyor bir yerden sağa dönüp otoyoldan çıkıyoruz. Bu yolu hatırlıyoruz. Sıcak yine bastırıyor. Mahallelerin arasında giderken ben arkadaşlara yolu hatırladım deyip, şuradan giriyoruz diyorum, giriyoruz ve karşımıza bir okul çıkıyor. Biraz gülüştükten sonra 2 sokak ötedeki şirketi bulup, selam veriyor içeri giriyoruz.


Omaro her zamanki gibi o sıcakta botlarıyla dolaşıyor. Bize kapıyı açıp, güleryüzüyle karşılıyor. Motorlarla son bir poz çektirip, bir de Omaro ile poz veriyoruz. Çantalarımızı alıp otelimize giderken, rüya gibi bir tur yaptığımızı ve çok çabuk bittiğini konuşuyoruz.

Bir daha ki tur 2013 Nisan'ında İspanya'ya görüşmek üzere.

Wednesday, October 03, 2012

ALPLER -DAVOS, FURKA PASS, NUFENEN PASS, QUINTO 317 km

10 NUMARA KAHVALTI

Sabah Scuol'daki otelimizde güzel bir kahvaltı yaptık. Otel güzel olunca, her bir detay güzel oluyor. Bir sürü şey yedim. Bu otel resmen açlığımızı  yatıştırdı diyebilirim. İtalya'da pizza yemekten kilo almıştık.  Uykumuzu güzel aldık, sabaha kadar hava hep yağışlıydı, şimdi kahvaltı yaparken de kapalı. Bugün biraz yağmur yağış olabilir. Olsun...

Bugün heyecanlıyım çünkü Furka'yı göreceğiz. Benim en çok merak ettiğim yerlerden biri.. Odalarımızdan eşyaları alıp aşağıda buluşuyoruz. Otelin arkasından bir kanaldan coşkun bir su akıyor. Gece boyunca bu su sesiyle uyuduk. Su sesi çok dinlendirici ve huzur veriyor. Şimdi üzerindeki köprüden geçip motorların yanına geçiyoruz. Üzerimizi giyinip motorları çalıştırıyoruz, oteldekilere el sallayıp yola çıkıyoruz.






FLUELA PASS -DAVOS'A Bİ DAHA GELİRİM

Yol Davos'u gösteriyor. Yolda sık sık yağmurdan uçmuş yolların inşaatına rastlıyorduk. Bir yerde yine yol kapalı, tek yönden sırayla geçiş yapılıyor. Seyyar bir jenatörle çalışan trafik ışığı getirmişler, sırayla bir karşı taraf bir de bizim tarafa geçiş veriliyor. Herkes ışığa riayet ediyor. Ne güzel.

İsviçre'de köyler ve binalar, İtalya ve Avusturya'ya göre daha bakımlı, daha güzel.

Yol boyunca sisli dağlardan, nemli çayırlardan, ıslak yollardan, geçiyoruz.




Mount Doom
 Keyfimize diyecek yok. Bugün yolculuğumuzun 3. gün biraz yorgunluk hissediyoruz, ayrıca manzaraya bir aşinalık oluştu ancak yine de çok çok güzel. Hele bu satırları yazarken daha iyi anlıyorum. Uçmak gibi güzel.

Sabah 10:00 gibi yola çıktık, trafiğin nispeten rahat olduğu  bir saatte Susch diye bir şehre geliyoruz. Küçük bir kasaba, tam ortasından Fluela Pass'a çıkış var. 150 mt dağa doğru gittikten sonra birimizin benzini bitiyor.  Yukarıda nerede benzinci buluruz diye konuşup tekrar aşağı inip benzin alıyoruz.








Kıvrıla kıvrıla çıkıp Fluela Pass'ı geçiyoruz.  Davos'a çok yakın bir yerdeyiz. Az sonra şehre giriyoruz. Alplerde bir çok otelin olduğu konferans merkezi gibi konumlanmış bir şehir. Yine bazı konferanslar var, yolda tanıtım afişlerini görüyoruz. Oldukça sakin, tabii hali korunmuş, köy gibi bir şehir. Nispeten erken bir saat olduğundan sokaklar sakin, nadiren insan görüyoruz. Davos'a girişimiz ve çıkışımız dakikalar sürüyor diyebilirim. Yolda bir sürü mücevher, lüks saat satan mağaza var. Migros'u bir kaç daha bildiğimiz markanın mağazasını görüyoruz.  Şehre tepeden girip aşağıdan kıvrılarak çıkıyoruz. Artık aşağı doğru inmeye başlıyoruz, hep iniş, bazı küçük yerleşim yerleri görüyoruz hala Davos tabelaları var.

İlerde bir yerde Tiefencastel tabelasını görüyoruz, burada tarihi kaleler ve taştan tarihi köprüler olduğunu duymuştum. Dağların içinden tren için tüneller ve köprüler yapılmış. Onlardan birini geçiyoruz. Etraf yemyeşil, sık ağaçlık ve bir sürü detay güzellik var ancak hepsini yakalamak mümkün olmuyor.

Davos özetle kısa sürüyor ve bir daha Davos'a gelmem, yerine fırsat olsa da bi daha gelsek diyoruz. Ekip sabah saatlerinde oldukça geyik. Espriler hava da uçuşuyor.




TIEFENCASTEL

Tiefencastel'den Bonaduz'a doğru ilerliyoruz, artık tepeye doğru tırmanmaya başladık. Yol boyu yağmur geçişleri oluyor. Bonaduz'a yaklaşınca sıkı bir yağmur başlıyor. Sağanak değil ancak ince, sık bir yağış başlıyor. 119 km yol gelmişiz. Duracak yer arıyoruz ancak henüz bir alışveriş merkezine ya da şehir içi gibi bir yere gelmedik. Bonaduz'da dururuz diye düşünüyorduk, ancak yağmur sıklaşınca duralım diyoruz.

Yağmur artınca bir yere sığınıyoruz

Tepeye tırmanırken, sağda geniş bir alan görüyoruz. Tamirhane gibi büyük sürgülü kapıları olan bir yer, önünde genişçe bir alan. Binanın üstüne hiç dikkat etmemişim, ne vardı hatırlamıyorum. Oteldi herhalde. Az ileride büyük bir yalak, üstünde bizim yaylalardaki çeşme gibi bir çeşme var, sürekli akıyor. Motorları saçağın altına çekip, yalakta elimizi yüzümüzü yıkıyoruz. Su serin, buz gibi... Bizi kendimize getiriyor.

Yanımızda dünden kalma meyve, çerez vs var. Atıştırıp, yağmurun biraz durmasını bekliyoruz. Bu sırada tepeden bir çok motorcu geçiyor. Yaklaşık 40 dakika kadar burada muhabbet edip, konuşuyoruz.

Uzun süre yolda olunca artık ne yaptığınızı pek düşünmüyorsunuz. Biraz yorgunluk, belki dinlenme isteği, açlık, susuzluk, bazen bıkkınlık, başağrısı vs. Ancak yoldayız işte! Bunu istiyorduk, başka bir şey istemiyorduk. Dolayısıyla, sabrediyoruz, bir şeyler yiyip içince, biraz dinlenince,  güzel muhabbet edince herkes eski formuna geri dönüyor. Hayatta da böyle değil mi?

Andermatt'a doğru ilerliyoruz, şimdi rotamız sırasıyla oberalp pass ve Furka...



OBERALP PASS

Karşı tepeden akan şelale


Önce Oberalp Pass'a geliyoruz. 2000 mt nin üzerinde ağaçlar bitiyor çayır çimen başlıyor, bazı yerler çorak.  Otlayan inek sürüleri, trekking yapan insanlar, bisikletliler, göller... Oberalp Pass oldukça canlı. Tesisin orada aşağıdan manzaraya bakan bir grup insan görüyoruz. Burada büyük bir göl, az ileride aşağıda bir tren görüyoruz. Önce şaşırıyoruz, bu kadar yüksek bir yerde tren ne yapıyor diye. Buzullar oldukça büyük ve popüler, bir çok turist her yıl Alp buzullarını görmeye geliyorlar bu arada ring tren seferi düzenlenmiş.











Buzullar arasında tren seferi var
Oberalp geçidinde durmadık, yazdıklarım etrafa dikkatlice bakıp gördüklerim. Furka'ya hala mesafe var, bir yere gelince muhteşem bir manzara ile karşılaşıyoruz. Yol vadi boyunca kıvrılarak ilerliyor, bir sehrin icine giriyor sonra uzuuun bir duzluk geliyor.  













Alp buzullarından bir kesit
FURKA İÇİN SÖYLENEN TÜRKÜLERİ DİNLEDİNİZ!


Bir şeyler yiyip, içip, dinlenince keyfimiz yerine geldi. Tekrar dağa çıkınca harika manzaralar çıkmaya başladı. Bizde teker dönünce keyif başlar. Birden aklımıza Furka hakkında türküler geliyor. Herkes Furka'ya bir türkü yakıyor...





 Furka'nın Etrafı Dumanlı Dağlar... 
♬ Furka'nın Yol laarı na... 
♬ Furka buraların sen yüce bir dağısın... 






Manzarada durup fotolar çektirdik, virajlara hızla giren super sport motorları izledik, çayıra çimene uzandık. Motorlara tekrar binip o güzelim virajlara girelim diyoruz. Aslında virajları istediğimiz hızda hiçbir gün alamadık. İki sebepten : 
















1. Daha önce hiç geçmediğim bir rota, dolayısıyla virajın sonunda ne çıkacağını bilmiyorum 

2. Allah korusun bir kaza olursa ''canım'' gezi herkes için iptal olur. 






Bu yüzden, süper yatılacak yollardan, biraz da içimiz ezile ezile dikkatlice, yavaşça geçiyoruz.














                                                                                    ANDERMATT


Şehir küçük ama her yıl milyonlar geliyor
Virajlardan aşağı inip Andermatt şehrinin içine giriyoruz. Buzul ring seferleri için insanlar buraya geliyorlar, şehrin göbeğinde bir sürü tren kavşağı var. Bir yerden kıvrılıp düz yola çıkmaya uğraşıyoruz, bir yanlış denemeden sonra ikinci denemede başarılı oluyoruz. Uzun düz bir yol ilerde tekrar dağa tırmanış gözüküyor. 2500 mt civarından 2300 mt ye inip tekrar yukarı çıkacağız anlaşılan





Andermatt












Resimdeki vadi boyunca ilerliyoruz, yan tarafta bir dere akıyor, sağda dağ evleri gözüküyor. Burası çok yüksek bir yayla, tabelalar ağır kış şartlarına göre düzenlenmiş. Çok kar yağdığı yoldaki işaretlerin yüksekliğinden belli. 4 km ye yakın uzun bir düzlükte ilerledik, sonra dağa tırmanmaya  başladık. Furka'ya geliyoruz. Ne kadar yüksek, ne kadar göz alıcı bir yer. Alplerin en tepelerindeyiz artık...

YOLLAR ŞELALE


heryerden sular akıyor




Furkaya çıkarken bir yerde enteresan bir şelale görüyoruz. Tam asfalt yolun altından geçiyor. Biz de kısa süre için durup resim çekiyoruz.









FURKA


Furka 2436 mt
Artık çok meşhur Furka Pass a geldik. Yükseğe en dayanıklı ağaçlar diken yapraklılar, artık onlar da görünmüyor, bitki örtüsü bitti, burada in cin top oynuyor. Bitki örtüsü bitince aslında görsellik de kayboluyor. Furka'dan beklentim daha fazlaydı, daha güzel bir manzara bekliyordum ama hem hava sert hem de artık dönüş yolu moduna girdik.

Hava oldukça serin, sert bir rüzgar zaman zaman bizi zorluyor. Bazı yerlerde yağmur geçişleri olduğunu söylemiştim. Hava sertleşince hiçbir yerde zaman geçirmeyelim diye düşünüyoruz. Ayrıca bugün gidebildiğimiz kadar gidip Milano'ya en yakın adreste gecelemek istiyoruz.








Bu yolu takip ederek aşağı iniyoruz







Yoldan aşağı inmeden bir yerde durup gideceğimiz yollara bakıyoruz aman Allahım yine harika yollara geldik. 














Keyfimize diyecek yok





Manzaradan bakarken beyaz, güzel bir bmw motorların yanına parkediyor. 3 kişi onlar da fotoğraf çekiyorlar. Biz onlara foto çekiyoruz onlar da bizi çekiyorlar.





NUFENEN PASS

Furka'dan inerken Tabelalar Nufenen Pass ı gösteriyor. Arkada gözüken yollardan yılan gibi kıvrılarak İtalya-İsviçre sınırına iniyoruz. Yolda bulduğumuz bir yerde dururuz artık. Vakit akşama yaklaşıyor, günlerin yorgunluğuna bugününkü de eklendi. Artık gerçekten dönüş moduna girdik. Aşağı inince bir hayvan sürüsü ve çobanlarını görüyoruz. Küçük bir kız çocuğu, bir kaç yaş büyük bir erkek çocuğu inek sürüsünü yoldan geçiriyorlar. Önlerinde durup geçmelerini bekliyoruz. İnekler dev gibi..

Kendi aramızda Heidi ve Peter'i gördük muhabbeti yapıyoruz.

Nufenen Pass tabelasını görmedim, görseydim ekibi durdururdum oradan geçip gittik. Bir yerden inerken başı dumanlı bir tepe görüyoruz. Aynı yüzüklerin efendisi filmindeki Mount Doom gibi.
Mount Doom


Karşısına motorları çekip fotoğraf çekiyoruz. Ne heybetli volkanik dağlar. Gerçekten şekli bile lavların nasıl aktığını hala gösteriyor.




Burada trafik geldiğimiz yollara göre oldukça sakin arada yüksek hızlı lüks spor otomobiller geçiyorlar. Bir grup genç yarış yapıyorlardı herhalde. Yüksek sesle gelip vınnnnnn diye geçiyorlar. Önümüzden geçip keskin viraja giriyorlar sonra tam üstümüzden yine aynı hızda bir sonraki viraja....

Biz bu arada manzara yakalama derdindeyiz. Tekrar motorlarımızı çalıştırıp inmeye başlıyoruz.

Sis hızla yamaca doğru ilerliyor
Aşağı inerken bir yerin iyice sislendiğini ve dumanların bize hızla gelmekte olduğunu gördük. Sis rüzgarın hızıyla resmen çığ gibi bize geliyor. Eyvah diyorum, bu yükseklikte sis basarsa uzun süre kalkmayabilir. Bu kadar virajlı dar yollardan nasıl ineceğiz?








Motorları çalıştırıp acele edelim diyoruz. Tekrar başlıyoruz inmeye bir yerde sisin içine giriyoruz ancak hala önümüzü görebiliyoruz. Dörtlüleri yakmayı deniyorum, ayrıca önümüzde yeni geçen bir arabanın arkasında bir süre dikkatlice seyrediyoruz.

Kısa bir süre sonra dumanların yukarıda kalıyor, tekrar muazzam yeşillikler ve ağaçlar başlıyor. Çok güzel bir köye giriyoruz. Göz alabildiğine yeşillik, şu köşede mi duralım bu köşede mi duralım derken köyden çıkıyoruz. Ne kadar güzel yerler, insanın burada ömrü uzar.

Dağlardan inip köylerden geçip tekrar anayola denk geliyoruz.  2 nolu anayola çıkmışız, hala İsviçre'deymişiz ama ben İtalya olduğunu sanıyorum.  Burada trafik ve kamyonlar artıyor.  İyice akşam oldu, bir otel bulup duralım diyoruz. Hava tam kararmış değil ama bizim için yeterli bugün çok yer görüp, çok güzel rotalar geçtik. Tadı damağımızda kalmalı, uzatsak tadı kaçar.

Biz yan yoldayız, sol taraftan büyük bir anayol geçiyor. Solda bir benzin istasyonu görüyoruz, sonra da küçük bir kasaba geliyor. Quinto,  nasıl olsa otel vardır diye şehre giriyorum. Sonra karşıma çıkan ilk sola dönüyorum, ilerde sağda bir otel görüyoruz. Fazla dolanmaya gerek yok durup yer var mı? Ne kadar diye soruyoruz. Kimse artık dolanmak istemiyor. Bu sebeple motorları çekip, odalarımıza geçiyoruz. Artık son akşamımız buradan sonra Milano'ya dönüyoruz.