Monday, August 22, 2011

İZNİKTE KÖFTE YEMEYE

Köftehor


Trio ile iyi ekip olduk. Geç tanıştık, çabuk ayrılıyoruz. Madem az zaman kaldı, gezebildiğimiz kadar gezelim, diyoruz. Geçen hafta, Ahmet aradı, "Abi, biz geçenlerde İznik'te köfteci Yusuf'a gittik, tekrar iftara gidebiliriz" dedi. Ben de hiç tereddüt etmeden gidelim dedim. Cuma akşamı saat 17:00 civarında Bostancı köprüsünün altında buluşmak üzere sözleştik. Hem havanın sıcak olmasından hem de cuma akşamları İstanbul trafiğinden, biraz endişeliydim.

Saat 16 30 civarında işten çıktım, otoparka gidip üstümü giyindim. Bu sıcakta trafikte tın tın gideceğim, yine ter içinde sırılsıklam olacağım diye düşündüm. Yola çıkınca trafik, beklediğim kadar sıkışık değildi. Bu İstanbul trafiği gerçekten tam bir muamma, ne zaman, nerede trafik olacak ya da olmayacak hiç tahmin edilemiyor. Bazı günler inanılmaz trafik oluyor, bazı günler de garip bir şekilde köprü bile boş oluyor.

Neyse, bir gazla köprüyü geçtim, sıcak ama rahatsız etmiyor, nem yok, Altunizade'den bostancıya E 5 e bağlandım. Buradan da oldum olası tedirgin olmuşumdur. Dönüşte keskin bir viraj var, sol tarafı çok hızlı ilerliyor, sağ tarafta sürekli dolmuş ve otobüsler yolcu alıp, indiriyor,bir tarafı çok hızlı bir tarafı çok yavaş, arada sürekli zik zak yapan magandalar vs.

Bostancı köprüsüne gelince sağ tarafın otobüs ve dolmuşlarla çok kalabalık olduğunu görüp içeri girmeden köprünün orta kısmında gölgede durdum, ancak uygun bir yer değildi, biraz ilerleyip tekrar içeri girmeye çalıştım. Baktım Ahmet kardeşim gelmiş, giyiniyor. 5 dakika bekledikten sonra Halil de geldi, biraz laflayıp yola koyulduk.

Topçulara kadar yol kalabalıktı, bir süre kimseyi geçmeden ben önde gittim ancak daha sonra çok sıkıcı oldu, ve içimizdeki en karagözlü adam Halil kardeşim öne geçti, başladı milleti sağdan soldan geçmeye, biz de arkasındayız. Böyle topçular girişine kadar geldik, içeri kıvrılınca, Ahmet, yeni aldığı lastikleri test etmek için bastı gaza. Aslında test için olabilecek en yanlış yer ama yine de Ahmet gazladı. Bu yokuşta feribottan inenler aşağıdan yukarı deli gibi kullandıklarından dikkat etmek gerekiyor. Biz yavaş yavaş indik, zaten Halil'in virajlardan tedirginliği var, ben de trafikte tırsıyorum. İleride Ahmet, bir otomobille burun buruna gelmiş, biz görmedik ancak feribotta anlattı. Her zaman dikkat etmek gerekiyor.

Kolaylıkla feribota biniyoruz, biner binmez feribot hareket ediyor, motorları orta sehpaya aldık montları çıkardık, üfül üfül feribotun ön tarafına geçtik. İstanbul'dan çıkmak, denizi görmek, o rüzgarı ciğerlerde hissetmek ne güzel. Yıllardan beri gezecek kafa birilerini arıyorum, sonunda buldum, ama biri bayramdan sonra ayrılıyor. Buna da şükür ne diyelim? ya hiç tanışmamış olsak?

Feribotun üst katına çıkıp öne geçiyoruz, bu sırada yanımızdaki gençten yardım isteyip bir fotoğraf çektiriyoruz. Arkadaşlar her zamanki gibi neşeli, Halil her zamanki gibi esprili ve matrak. Ahmet den de çok ince espriler çıkıyor. Esnafın iyisi hem uyumlu, hem yumuşak huylu, hem de esprili olur. Bizim Ahmet de öyle işte. Biraz motorlardan konuşuyoruz, yeni BMW F 800 GS, Halil'in Amerika'da alacağı K1600 GT vs. Sonra, Halil'i Amerika'da ziyaret planları yapıyoruz. Orlando - Key West arası rota, kim hangi motora binecek, hangi mevsimde gideceğiz, neleri götüreceğiz, kaça mal olacak vs vs. derken feribot sahile yaklaşmaya başlıyor.



O ana kadar nereye gideceğimizi tam olarak hala kafamda canlandıramıyorum. Halil yolda çekim yapmak için kamera getirmiş. Kaskının üzerine ters monte edecek, o önden gidip bizi çekecek. Bunun için heyecanlıyız. Yola çıkınca çekim başlıyor, Yalova'ya kadar trafikle ilerliyoruz, yol kalabalık gibi. Bir çok kamyon var. Sonra şehir içinden bursa yoluna bağlanıyoruz, yoldaki Shell'den benzin alıp devam ediyoruz çekim devam ediyor.

Eskiden motorla gezenleri gördükçe hayranlık duyardım, dışarıdan bakınca güzel gözüküyor, hele de yol virajlı bir yolda kıvrılarak ilerliyorsa. Motora binmeye başlayınca, güzel rotada keşke nasıl yatırdığımı da görebilsem diye bir çekim arzusu oluştu. Uzun zamandır birilerini ayarlayıp bir çekim yapmayı istiyordum. Tek başına giderken ön cama kamera takıp çekim yaptığınızda sadece yolun görüntüsü ve motorun gürültüsü var. Ne siz ne de motor varsınız. Dışarıdan birilerine çekim yaptırsanız o da bir prodüksiyon işi demek, hem pahalı hem de bir sürü düzenek hazırlamak lazım. En kralı Halil'in prodüksiyonu...

Kaska yerleştirdiği ters kamerayla o önde biz iki motor arkadayız. Küçücük bir kamera ancak fiyatı 1000 usd civarında. Uzun süre kayıt yapabiliyor, kaliteli bir lensi var. Yalova'dan Orhangazi'ye doğru kıvrım kıvrım yollardan geçiyoruz. Bizi çekiyorsa iyi de havayı çekiyorsa kötü diye geçiriyorum içimden. Ayrıca kadraj içinde kalalım diye çok yaklaşmıyoruz. Döne döne Orhangazi'ye geliyoruz sonra ilk sapaktan İznik yoluna bağlanıyoruz. Burada Orhangazi düzlüğüne varmadan harika bir viraj var. Tepedeki benzinciyle düzlüğün arasında önce sağa aşağı, sonra sola yukarı harika bir yarım 8 çiziyorsunuz. Bu arada güzel ve kısa bir çekim olsa yeter, çünkü bloga çık büyük bir dosya upload edemeyiz. Orhangazi ışıkların oradaki göbeğe geliyoruz. İlk sola dönüyoruz. Buraya dönünce anlıyorum ki İznik'e daha önce arkadaşlarla gelmiş, köfte yemiş ve açık havadaki ılıcaya girmiştik. Ancak o zaman Kocaeli'den İznik'e geçip, İznik'ten İstanbul'a geçmiştik.

Yol çok güzel, meyve bahçelerinin, tarlaların arasında bazen kıvrılıp bazen uzun düzlüklerde ilerliyoruz. Hava temiz, mis gibi bağ bahçe kokuyor, insanın ciğerlerine doluyor, güneş bizi hiç rahatsız etmeden batmaya hazırlanıyor. Yolda bazen konvoylarla bazen traktörlerle karşılaşıp gazlayıp geçiyoruz. Oruçlu olduğumuzdan hafif enerjimiz düşük ama yine de çok keyifli. Nispeten kısa bir yolculuk yapıyoruz, ancak bu zamanda ancak bu kadar. Neden sonra İznik içine giriyoruz. Şehir içine girince pek çok insanın scooter kullandığını görüyorum, bazıları bizi sollayıp geçiyor. Motorsiklet ve scooter kullanım işi Türkiye'de güvenli bir şekilde yaygınlaşmalı, İstanbul'da kullanım oranı % 10 civarına çıkmalı diye düşünüyorum.

Motorları köfteci Yusuf'un önüne çekiyoruz, garsonlar yardımcı oluyorlar, klasik soruları da hazır : "abi kaç yapıyor? bir araba fiyatı var mı abi?" üstümüzü değiştirip, elimizi yüzümüzü yıkayıp, masalarımıza oturuyoruz. Köfteci Yusuf çok meşhur bir yer dolayısıyla önceden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Sağolsun bu işi Halil önceden ayarlamış. İftara 20 dakika kala, Halil laptopunu getiriyor ve kayıtları mac'e atıyor. Birlikte izliyoruz, gerçekten harika çekim olmuş, virajlarda harika çıkmışız, hatta daha yakın takip etseymişiz tam süper olacakmış. Bu arada arkadaşlar bana "abi kollarını kasıyorsun? omuzların ağrımıyor mu?" diyorlar ben de görüntüye bakıyorum gerçekten robot gibi gidiyorum. Omuzlarım ve kollarım ciddi ağrımış. Bazen stres olduğumun farkında bile olmuyorum. Stres olunca da direkt beden diline yansıyor.

Bu çekim çok güzel oldu, ancak Halil'i hiç çekemedik, dolayısıyla Pazar günü Şile programında biz de seni çekeriz deyip, Pazar günü buluşmak üzere sözleşiyoruz.

Neden sonra sofranın farkına varıyoruz, Halil : "abi çek şu masanın halini blogta lazım olur" diyor, gülüyoruz. İftara bir kaç dakika kala masamızda yüzümüzü güldürecek herşey var, en alasından köftemiz, piyazımız, yoğurdumuz, şıralarımız, mis gibi kokan pidemiz, çorbamız... Allah be! diyorum. O açlıkla masada ne varsa, bir çırpıda süpürüyoruz. Yemekten sonra, (fotosunu çekmeyi unuttum) o enfes kaymaklı ekmek kadayıfına çayla birlikte yumuluyoruz. Halil buranın köftesine bayılıyor, "Bolu'ya gittiğimiz gece bu köfte için 100 km daha gitmeye razıydım" diyor.


Biz yemek yerken motorların başına garsonlar, yoldan geçenler üşüşüyor. Çocuklar motora binmeye çalışıyorlar. Zannediyorum fotoğraf çektiriyorlar. En ilginci de bir grup teyze, teravih öncesi motorları inceliyorlar.


Yemekten sonra hazırlanıp, sahile nargile içmeye gidiyoruz. Önce bir sahil turu, sonra motorları kaldırıma bırakıp nargileciye geçiyoruz. Muhabbetin tadına doyum olmuyor. Konu biraz vatan millet mevzuları, biraz da yapacağımız Amerika gezisinin detayları. Neyi nerden alırız, bir sonraki geziyi nereye yaparız? Eşler ve çocukları ne yapar? Onlara güzel bir alternatif nasıl üretiriz? Sanki Amerika'ya gidip gelmiş gibi oluyoruz. Bizim grup birbirini gaza getiriyor. Halil, o gazın etkisiyle, GT'yle Michigan'dan Orlando'ya kışın tek başına geliyor vs.. Yalan yok bu konuda birbirimizi acaip gaza getiriyoruz.

Saat 11 30 a gelince, gençlere yola çıkalım benim işim var diyorum. Üstümüzü giyinip çıkıyoruz yola. Bolu'daki gibi hafif bir serinlik çöküyor, ayrıca biraz da uykumuz geliyor. Halil önde, ben ortada, her zamanki gibi Ahmetciğim grubun kontrolörü.. Soğuk ve uykusuzluk konforu azaltıyor, bu sebeple İznik - Orhangazi yolu olduğundan daha uzun geliyor. Yolda virajlara biraz da Halil'in etkisiyle daha temkinli giriyoruz. Halil'in viraj endişesi olduğunu söylemiştim, Ahmet'in de yokuş aşağı giderken endişesi oluyormuş. Ben de şehir içinde trafikte kitlenip kalıyorum. Gördüğünüz gibi herkesin bir fobisi var. Sebebini araştırmak lazım, fobi bazen çocukluğa bazen de arabayla yaşanılan bir olaya dayanıyor olabilir. Üzerine gitmek lazım.

Orhangazi'nin düzlüğünde Ahmet ve Halil veriyorlar gazı, ben ne olduğunu bile anlamıyor, yetişmeye çalışıyorum. Sonra keskin viraja gelince herkes yavaşlıyor, hem yokuş aşağı hem de viraj. Öne ben geçiyorum. Yolda bir sürü kamyon, otobüs, ve otomobil birbirini geçiyor. Yolun aydınlatması bitiyor, karanlık ve karşıdan gelen araçların farları insanı rahatsız ediyor. Ben bu durumdan kurtulmak için basıyorum gaza, kıvrıla kıvrıla Yalova'ya doğru iniyoruz. Bu yol aslında çok hoş ancak sürekli bir inşaat durumu var. Daha bittiğini görmedim. Güvenli sürüşü seviyorum, ama adrenalini daha çok seviyorum. Karanlıkta, hem de böyle virajlı bir yolda hızlı gitmeye çalışmak pek akıllıca değil aslında. Bir zaman sonra arkadaki arkadaşları göremediğimi farkedip yavaşlıyorum, ileriden farlarını görüyorum. Zaten yalovanın düzlüğüne geliyoruz. Yalova'dan sonra Eskihisar'a doğru kıvrıla kıvrıla ilerliyoruz. Bu yolda bir sürü kamyonun hızla ilerlediği, karanlık, yan tarafta beton blokları olan ürkütücü bir yol.

Neyse, hızlıca Feribot'a geliyoruz, içeri parkedince yine hemen hareket ediyor. Bugün şanslı günümüzdeyiz. Biz yine inip başlıyoruz sohbete. Gezmekten benimle aynı derecede zevk alan, her an gezmeye istekli arkadaşları görmek garip geliyor. Demek ki benim gibisi varmış diyor insan. Bir şeyin ortak bir zevk olması çok güzel, böyle anlar birlikte paylaşınca hem daha anlamlı hem de daha zevkli oluyor.

Saat 01 30 civarında Feribot'dan çıkıyoruz, ben inmeden "acelem var, saat 03 00 te kavacıkta olmam lazım" deyip izin istiyorum. Yola çıkınca en sol şeritten gazlaya gazlaya Kavacık'a kadar geliyorum, arkadaşlar oraya kadar takip ediyor, sonra Ataşehir çıkışından ayrılıyorlar. Bunun farkına varıp arkadaşları arıyorum. Pazar buluşmak üzere vedalaşıp ayrılıyoruz.

Ümraniye-Şile yolundan içeri girince yolun kapalı olduğunu görüyorum mecburen tekrar Ümraniye'den dönüp, Sabiha Gökçen yoluna dönüyorum. Bu arada tepeüstünde dönüp dolaşmam dakikalar alıyor. IMES'in ara sokaklarından Çekmeköy'e bağlanıyorum. İn-cin top oynuyor.Siteye girerken saat 02 15 gereksiz yere bir sürü dolandım. Motoru parkettiğimde artık elimin uyuştuğunu hissediyorum, yorulmuşum, üşümüşüm ve sırtım ağrıyor. Eve gelip üstümü değiştirirken yine de çok güzel bir yol oldu diye düşünüyorum.

Herkesin heyecanla Pazar'ı beklediğine eminim, ne garip bir zevk, yorgunluktan bitmiş olduğumuz anda bile bir sonraki seferi düşünüyoruz.

Monday, August 15, 2011

ST 1300 - R 1200 RT KIYASI



Kıyaslamak Doğru Değil Geyiği
Efendiiiim, gelelim şu bizim meşhur konuya, iki makinenin kıyasına. Öncelikle 2 senede ST 1300 le 12.000 km yaz/kış yol yaptım. RT nin yenisiyim. Daha sağlıklı bir analiz için biraz daha zaman geçmesi gerekebilir ancak ben şimdiden yazmaya başladım, zaman içinde revize eder, eklemeler yaparım. Nasıl kıyas yapacağımı sayayım, motor, oturuş şekli ve ağırlık merkezi, virajlar, konfor, şehir içi kullanım, şehirlerarası kullanım,yakıt, servis ve bakım kolaylığı vs vs.... Gördüğünüz gibi bir çok farklı nokta bulunabiliyor.

Motor
R 1200 RT çift silindirli, Hava/yağ soğutmalı, yatık, 4 zamanlı boxer motor kullanmış ve 6 vites var, 110 beygirlik motoru kısa mesafede hızlandırmak için sürekli vites artırmanız gerekiyor. Tuhaftır iki motor da yaklaşık aynı tork (RT 115, ST 117) üretmesine rağmen BMW ile 200 kms nin üzerindeki hızlara çıkabilmek için yokuş aşağı gidiyor olmanız gerekiyor, yoksa bayağı bir zorlanıyorsunuz. ST 1300 4 silindirli gövdeye dikey yerleştirilmiş V motor kullanmış, toplam 5 vitesi var. 117 beygirlik motoru 3. viteste 120 kms ye çıkabiliyorsunuz. V4 1300 motor gazı verdiğinizde uçmaya hazır. 200 kms üzerine rahatlıkla çıkıyor. Ancak böyle bir şeye gerek var mı? diye kritik bir soru sorduğunuzda verilecek cevap bulunamıyor. Ayrıca bmw deki boxer motor hava ve yağ soğutmalı olduğundan, 6 dakikadan fazla boşta çalıştırılırsa hararet yapıyor.

Dizayn

Motora oturuş şeklinden bile temel farklılığı anlıyorsunuz, RT yatay çift silindir motorla ağırlık merkezini şasiye dengeli bir şekilde dağıtmış. Motora bindiğinizde direksiyonun çok hafif olduğunu, motoru yönlendirmekte zorlanmadığınızı ve kesinlikle daha hafif bir makineye bindiğinizi anlıyorsunuz. ST 1300 V4 motoru dikey monte etmiş, ağırlık merkezi yukarıda, bu da direksiyonu çok ağırlaştırıyor, düşük hızlarda motor çok kolaylıkla yatıyor, benim gibi 70 kg ve 1.70 cm deki birinin, 320 kg lik bir aleti, her zeminde kontrol etmesi pek kolay değil.

Güvenlik ve Virajlar
ST ile virajlarda genelde bir sorun olmuyor ancak motor bazen kendini dışarı savuruyor, bunu da yine ağırlık merkezinin yukarıda olmasına bağlıyorum. Virajda tutmak için direksiyonu daha yatırmanız ve motoru tutup virajın içine çekmeniz gerekebiliyor. Bir anlamda viraj performansı önemli oranda sürücü kontrolünde. Bu da adrenali yüksek sürüş anlamına geliyor, kimileri bundan hoşlanıyor. RT ESA sayesinde neredeyse uğraştırmıyor, ST ye alışmış birisi, virajlarda kontrolünün daha çok kendinde olması gerektiğini düşünse de RT sürücüye "ben hallederim keyfine bak" diyor.

Konfor

RT konfor için tasarlanmış, ekstra donanımlı bir aletse yolculuk çok keyifli hale geliyor. Endişe etmeden keyfinize bakıyorsunuz. ST de hep bir teyakkuz(dikkat) hali var. Ayrıca RT nin donanımları çok üstün, ST 1300'de neredeyse hiçbir şey yok. RT nin cruizer, radyo, cd çaları, mp3 girişi, adaptörler, elcik ve koltuk ısıtma sistemi, yola göre ayarlanan elektronik süspansiyon ayarları konforu en üst noktaya çıkarıyor. ST'nin ön cam seviyesi rüzgarı daha iyi kesiyor, sürücü de artçı da rahat ediyor. RT de ön cam seviyesini biraz aşağıda tutmuşlar, ön panelin geniş bir alana yayılması sebebiyle ön cam ve sürücü arasına yine de rüzgar giriyor.

Şehiriçi Kullanım

İstanbul trafiğinde touring bir motorla hem de çantalar varsa yolculuk oldukça zahmetli olabilir. Motor hem büyük hem de ağır. Hava sıcaksa ter içinde sırılsıklam kalırsınız. Trafiğin duruş kalkışları arasında motoru yatırmamak, ayrıca aralardan geçebilmek maharet ister. Ben yaz ayında tüm cuma günleri işe motorla gidip geliyorum. ST 1300 le motoru yatırdığım olmuştur ancak acemiliği ST gibi ağır bir makineyle atlatınca RT daha rahat geliyor. Genel itibariyle şehir içinde kullanımda bir sorun yok ikisi de dur/kalklardan dolayı benzin tüketimini maximuma çıkarıyor.

Şehirlerarası Kullanım

Şehirlerarası kullanımda yakıt tüketimi ve konfor deyince RT tartışmasız daha önde ancak bazen ani hızlanma gerektiren durumlarda ST'nin performansını aramıyor değilim. ST de motorun yerleştirildiği yer dolayısıyla, motordan çıkan sıcak hava direkt bacaklara vuruyor. Bu da sıcak havalarda inanılmaz bir konfor problemi doğuruyor.

Servis ve Bakım Kolaylığı
Borusan hakkında pek çok hikayeler duymuşsunuzdur, yedek parçanın gelme süresi, servis ücretleri, personelin tavrı tarzı konusunda arkadaşlardan bir çok hikayeler dinledim. Henüz kendim tecrübe etmiş değilim ancak Borusan'ın müşteri memnuniyeti konusunda kötü bir reputasyonu olduğu ve daha elitist davrandığı bir gerçek. Bunun yanında Honda bakım yapılmasa da neredeyse sorun çıkarmayan bir alet. Yedek parçanın hazır oluşu ayrıca fiyatı, Honda Türkiye'nin yakın ilgi alakası, Mototal gibi tecrübeli bir şirketin bakım konusundaki hassasiyeti bu konuda Honda'yı marka olarak öne çıkarıyor.

En son olarak toplam performansta RT, ST'ye büyük bir üstünlük kuruyor. RT konforlu bir SUV otomobil gibi, ST kesinlikle bir performans aracı.

ILK GECE SURUSUM



GECE SURUSU

Havalar sıcak olunca arkadaşalarla gece yolculuğuna çıkalım dedik. Ağustosta gündüzleri hem aşırı sıcak hem de ramazan ayı olduğundan, uzun yola çıkmak kimsenin aklına gelmiyor. Binmesek kendi kendimizi yiyip bitiriyoruz. Dolayısıyla kafaya koyduk bir yerlere gideceğiz diye. Akşam saat 23.00 olunca arkadaşlarla Meydan Sturbucks'ta buluştuk. D&R in oraya gelince yan sehpayı açmaya çalıştım, açtığımı da gördüm motoru yana doğru bırakınca baktım motor yana yattı. Bismillah! dakika bir gol bir gibi oldu. Yan sehpa geri kapanmış ve motor yatmıştı, neyse hafif bir yatma olduğundan yan çanta hafif çizildi. Bir terslik mi var diye düşündüm ancak sonra büyütmedim. Starbucks'ta birer kahve içip, Edirne'ye mi gidelim yoksa Bolu'ya mı çıkalım konuştuk. Daha sonra kendimizi zorlamadan geri döneceğimiz, daha iyi bildiğimiz Bolu'ya doğru yola çıktık.

Yola çıkıp gidebildiğimiz kadar gidecek, çok uykumuz gelirse bir yerde durup uyuyacaktık. 2 RT, 1 Varadero'yla toplam 4 kişi yola çıktık. Ben ve Ahmet(varadero) yalnızız. Diğer RT de Halil'in artçısı İsmail kardeşimiz var. İlk defa birarada kullanıyoruz, diğer arkadaşlar birbirlerini çok iyi tanıyorlar ancak ben Halil'le yeni tanışıyorum. Çok hoş, insan canlısı bir arkadaş, hemen kanımız ısınıyor.

İstanbul cumartesi gecesi hep kalabalık oluyor, gişelere kadar sayısız kamyon yolda ilerliyor. Arkadaşlar benzin almamız ve lastiklerin havasına bakmamız lazım diyorlar. Mehmetçik Opet'de dururuz deyip ilerliyoruz. Gişelerden sonrası hala biraz kalabalık.Bir sürü kamyon ya birbirlerini geçiyorlar ya da sağda yavaş yavaş ilerliyorlar. İlerde Mehmetçik Vakfı Opet'de benzin alıyoruz ayrıca diğer RT nin lastiklerine hava bastırıyoruz. Gösterge hala biraz fark olduğunu söylüyor ancak lastikçi arkadaş kendi elindeki göstergeyle bizi ikna ediyor. Bu sırada Halil'den, RT hakkında merak ettiğim şeyleri soruyorum. Halil sayesinde hızlı, güzel bir oryantasyon yapmış oldum. Halil ve Ahmet'te bluetooth kulaklık var, yüzlerce metre mesafeden bile birbirleriyle konuşuyorlar. Öyle komik ki herseferinde Ahmet bana bir şey diyor zannediyorum sonra anlıyorum ki 150 mt ilerdeki Halil'e birşeyler anlatıyor.

Yolda en önde ben varım, daha sonra diğer RT en arkada vefakar, cefakar, güzel insan Ahmet kardeşim var. İhtiyaç oldukça hemen herkesin yardımına her zaman koşmaya hazır bir insan. Heryerde insanlar kendilerini belli ediyorlar, motor sürerken bile. Ortalama 120 km/s hızla başladık, yol aydınlık, karşı taraftan gelen arabaların farları pek rahatsız etmiyor. Hava aşırı sıcak değil. Sapanca'ya kadar gayet güzel yol aldık. Shell'e gelince arkadaşlar ne durumdalar bir konuşalım diye durup kısa bir mola verdik.. Herkes halinden çok memnun müthiş zevk alıyorlar.Halil'in motorunda artçı arkadaş İsmail yüksekte oturduğundan, ön cam rüzgarı yeterince kesmiyor. ismail ilk defa bir motor gezisine çıkmış, hem akşam geç saat, hem rüzgar yiyor. Hepimiz bu durumla biraz dalga geçiyoruz. Bu arada ilk defa birarada kullanmamıza rağmen, herkes tecrübeli olduğundan gayet uyumlu gidiyoruz.

O keyifle hadi bolu dağına kadar gidelim diyoruz, ancak bilmediğimiz bir şey var bolu dağına hala 100 kmden fazla var. Halbuki biz 30 dakika sonra kaynaşlıya geleceğimizi sanıyoruz. Ayrıca Sapanca gölünü geçtikten sonra, hava serinliyor ve rüzgar artıyor. Bizde yazlık kıyafetler olduğundan üşümeye başlıyoruz. Yol biraz can sıkmaya başlıyor. Zaten gecenin bir saati, ne kadar dinlenmiş olsak da uykumuz geliyor, karnımız acıkıyor, rüzgardan omuzlarım tutulacak yine... Yol bitse diye bakıyorum, ara gerçekten uzunmuş, kimse ses çıkarmıyor, yol alıyoruz. Neden sonra kaynaşlıya yaklaşıp gişelerden çıkıyoruz. Benim cebimde ogs var, arkadaşlarda kgs var, her gişelerden geçişte durup kalkmak durumunda kalıyorlar. Aslında motorlara OGS verilmiyor ancak ben gişedeki memura rica edip bir şekilde OGS almayı başarmıştım. Gişelerden geçerken çok rahat oluyor. Ağır motorlar, durup kalkarken, motoru sehpaya oturtup, eldivenleri çıkarıp, kgs yi bulmaya uğraşıyorsunuz. İster istemez arkadaki sıranın sabrı tükeniyor.


Gişelerden sonra bolu dağına doğru tırmanışa geçiyoruz, hava sıcaklığı 17 c e kadar düşüyor. Kıvrım kıvrım güzel bir yol ancak, hem gece, hem motor yeni, hem de uykuluyum, dolayısıyla düşer miyim? diye endişe ediyorum.Gece saat 03:20, İsmail'in yerinde duruyoruz, motorları bırakıp üstümüzü çıkarıp elimizi yüzümüzü yıkıyoruz.Biraz kendimize geliyoruz, güzel bir kahvaltı sofrası hazırlatıp başlıyoruz sahur yemeğine. Bir şey yiyip içince kendimize geliyoruz. Zannediyorum 10 bardak çay içmişimdir. Bir buçuk saat orada oturup, yiyip içip güzel sohbet ediyoruz. Hava hafiften aydınlanmaya başlıyor. Saat 5: 00 e geliyor. Ciddi serin bir hava biz de hala uyku tam olarak açılmadı. Neyse açılır deyip yola koyuluyoruz, kıvrıla kıvrıla inerken herkesin dikkatlice yavaş yavaş indiğini görüyorum. Benzin 1/4 i gösteriyor, yolda mutlaka almam lazım. Aşağıda kaynaşlıda Shell olduğunu hatırlıyorum, inerken sağa sola bakıyorum diğer bütün istasyonlar olmasına rağmen shell'i göremiyorum. O halde mecburen otobana giriyorum.

Yolda giderken cruizer'i yine 120 km/s ye sabitliyorum. Hava aydınlanıyor, güneş dağların arkasında, henüz gözükmüyor ama heryer aydınlık. Hala üşüyoruz. Arkadakiler 120 kms ile gitmekten sıkılmışlar ama bana bir şey demiyorlar, daha sonra öğreniyorum. Uykum açılsın diye gürültülü bir radyo kanalı buluyorum, son ses açıp veriyorum gazı. Ne durumda olursam olayım seviyorum motora binmeyi, her durumda her halde kullanmaya can atıyorum.

Benzin işareti yola girer girmez yandı, endişe ediyorum, gösterge Sapanca'ya kadar yeteceğini söylüyor. Uyumak istiyorum, üşüyorum, reflekslerim yerinde değil bu halde çok gidemeyeceğimi anlıyorum. 65 km sonra Taytem'e geliyoruz. Orada arkadaşlara ne haldesiniz diye soruyorum :"120 kms ile bayıldık abi diyorlar" Benim uykum geldi isterseniz şurada bir köşede biraz dinlenelim diyorum, hepsi baş sallıyorlar, belli ki onlar da aynı durumda. Motorları çekip, direksiyonları kilitleyip, uyuyacak yer arıyoruz. Bir yer bulup hepimiz uzandık, sırtım, omuzlarım rüzgar yemekten tutulmuş. Önce herkes birbirine bakıyor, daha sonra herkes uykuya dalıyor. Ben uyumakta zorlanıyorum, çünkü önce köpek havlıyor, sonra görevliler gelip bakıyorlar, daha sonra üşüyorum vs vs. Ancak uzanmak çok iyi geliyor. O halde 1,5 saat geçmiş sabahı 08 00 etmişiz. Baktım olacak gibi değil milleti zorla uyandırıyorum. Elimizi yüzümüzü yıkıyoruz. Uykumuz geçmiş, gayet güzel dinlenmişiz. Hava ısınmış.

Motorların başına geliyoruz, biraz jimnastik hareketleri yapıp, motora biniyorum. Benzin ışığı hala yanıyor. 97 oktan benzin bulamıyorum, Shell'e kadar idare edecek 95 oktan benzin alıp yola çıkıyoruz. Herşey güzel.

Shell'de tekrar durup depoyu dolduruyorum, sonra tekrar gaza basıp sırasıyla sapanca, tüneller, giderken, yoldaki asfalt yenileme çalışmaları nedeniyle Körfez çıkışından çıkıp eski yolu kullanıyoruz. Burası eski istanbul yolu, otoyola paralel kıvrım kıvrım dönen, manzarası güzel, trafiği bol bir yol. Asfaltı yenileyince gayet güzel olmuş. Işıklar, bağlantı yolları sebebiyle biraz trafiği var ancak rahat ilerliyoruz. Yol kıvrılıp Dilovası'nın sanayii bölgesinin içine kadar giriyor. Oraya girince yerleşimin tamamen fabrikalar ve dükkanlara göre olduğunu, bir düzen olmadığını, bu düzensizlikte insanların yaşamak zorunda bırakıldıklarını düşünüyorum. Hele çocuklar, burada nasıl yaşıyorlar? Fabrika bacalarından gözükmüyor, havası, suyu herşeyi farklı, bildiğim kadarıyla kansere yakalanma oranı da yüksek bir yer.

Anayola gişelerden bağlanınca Gebzenin düzlüğüne varıyoruz, buraya gelince İstanbul'a gelmiş gibi rahatlıyorum çünkü yol düz ve geniş. Bir sürü inişli çıkışlı, dar, trafikli yerlerden kurtulup sanki düz bir ovaya çıkmış gibi oluyorsunuz. Rüzgar sertleşiyor.

Buraya gelince artık herkes biraz serbest stil takılıyor, herkes artık yol bitsin diye uğraşıyor. Gişelere kadar orta şeritte kafamıza göre ilerliyoruz. Gişelerde artık ayrılma vakti geliyor. Gişelerde arkadaşlar KGS için duruyorlar. Ben ileride zabıtanın olduğu yere parkedip onları bekliyorum. Biraz sonra, Ahmet geliyor. Halil'i bekliyoruz, bir süre gelmeyince KGS sinde problem olduğunu öğreniyoruz. Üçümüz de toplanınca bir hatıra fotosu çektirip, ayrılıyoruz.






Friday, August 12, 2011

AKLINDA KALACAĞINA GARAJDA KALSIN R 1200 RT



SU YOLUNA AKAR
"Su yoluna akar" derler ya. Aynen öyle oldu, sonunda bir BMW R 1200 RT aldım. Aslında uzun zamandır ST 1300 - R 1200 RT kıyaslarını okuyor inceliyordum. Ayrıca Mototal'den sevgili kardeşim Engin Hanoğlu'na çeşitli tacizler yapıyordum, bana bir RT bulsun diye. Malumunuz RT yi alanlar genelde pek satmıyorlar, piyasada düşük km li fulldonanımlı RT'yi iyi bir fiyata bulmak pek kolay değil.

GAZ MEKANIZMASI
Bizim Engin iyi satışçıdır, iyi gaza getirir aynı zamanda kendi de iyi gaza gelir. Bir gün sen nasıl satışçısın, bunca zamandır bana bir RT bulmuyorsun diye damarına bir bastım. Basış o basış, ertesi hafta abi RT hazır, hemen parayı yatır dedi.Ben de hem Mototal'e hem de Engin'e çok güvendiğimden motoru görmeden parayı yatırdım. Görmeden RT almış olduk. Bir kaç gün sonra Engin motorun geldi deyince atlayıp gittim.

MASALLAH DEYIN

Motoru görünce aşık oldum desem yeri, 2008 model, daha 2.000 km de, ESA, ASC,Elcik ve koltuk ısıtma, cruizer, cd radyo çalar, ipod girişi, alarm sistemi, çantalar, motor koruma yok yok. Açık gri tertemiz bir alet. Bir önceki sahibi neredeyse hiç binmemiş. İyi fiyata da alınca keyfime diyecek kalmadı.

ST 1300'E VEDA

Ayrılıklar hep zordur, ST yle çok güzel geziler yaptım, anısı vardır. Gönlümde, garajda, komşuların gündeminde yeri ayrıdır. Güzel motorumu aldığım yere Mototal'e teslim ettim. Bu arada kendimi anlamsız bir şekilde ciddi sorguladım, benim için vefa önemlidir ancak bir makineye de vefa göstermek, garip gereksiz bir duygusallık gibi geliyordu. Ancak, insan kendisiyle ilgili herşeye sevgi gösteriyor ve bir gönül bağı kuruyor. Zor da olsa bir taze uğruna vefadar motorumu bırakıp yeni motoruma binip ayrılıyorum.

Yolda RT nin oldukça farklı bir makine olduğunu anlamam zor olmuyor ve dikkatlice eve kadar getirdikten sonra ertesi günkü gezimi planlıyorum.

TEST YOLU
Geçen hafta Cumartesi akşamı arkadaşlarla gece sürüşüne çıkacaktık, gündüzünde RT ile Şileye gittim. Bir motoru test etmek için daha güzel bir güzergah mutlaka vardır ancak İstanbul'da Şile yolu motorcuların cennetidir. Hemen binip Şile'ye kadar gidip geldim, RT nin dinamiklerini anlamaya çalıştım. Fren, denge, viraj alış, konfor, ağırlık merkezi, hız ve performans, neredeyse herşey farklı. Eve gelip gece sürüşü için dinlenmeye başladım. Heyecandan bir kaç saat uyuyabildim ancak kendimi yoracak, halsiz düşürecek bir şey de yapmadım.