Friday, July 02, 2010

ISTANBUL'A DONUS






1 Temmuz 2010 günü sabah 05 00 civarında kalktım aslında pek iyi uyuduğum söylenemez. Gece boyunca kolum ağrıdı, dün fazla yüklenip motoru kaldırınca akşam üstü ağrımaya başladı ve gece boyunca devam etti. Ayrıca yolun derdine düştüğüm için yatakta dönmeye başladım daha sonra da kalkıp hazırlanmaya karar verdim. Odadan çıktığımda saat 06 00 olmuştu. Aşağıya garaja indim hava biraz serindi dağa çıkacağımdan kışlık montu giymeye karar verdim, motora eşyaları yerleştirdim, motoru çalıştırdım ve otelin girişine çıktım. Üzerimde kıyafetlerle resepsiyona gelip ben çıkış yapıyorum dedim işlemlerimi yaptılar. Kahvaltı 06 30 gibi hazır olacakmış. Resepsiyondaki görevliye bir bardak süt verebilirler mi? dedim, bellboy verebilirler efendim dedi. O halde restaurant a girdim baktım THY pilotları dışında kimse yok. Onlar da kahvaltı yapıyorlardı. 2 bardak süt içip bir dilim kek yiyip hemen çıktım. Yolun tarifini alıp İstanbul yoluna bağlandım. Saat 06 30 civarında İstanbul yolundaki Shell den benzin aldım. Kızıma da Toy Story 3 ün karakterlerinden birini hediye aldım.

Hava açık 17 c civarında yağmur gece de yağmış, yollar hala ıslak ve sabah mahmurluğuyla dikkatsizlik yapan bir sürü şoför var. Sıcaklık yukarı çıktıkça düşüyor önce 15 c ye düştü Cankurtaran, Çamlıdere arasında 12 c ye kadar indi. İyi ki kışlık montu giymişim.

Yukarı Kızılcahama çıkışına doğru çıkarken hava sisleniyor malum güneş doğalı çok olmamış güneşin etkisiyle sıcak soğuk farkı hemen sis yapıyor. Yerler nemli ancak bu kısa sürüyor çünkü gölgede kalan yer az ve güneş oldukça yükselmiş durumda.

Cankurtaran'daki tabelayı görünce durup bir fotoğraf çekiyorum bu sefer motoru yola dikine parkediyorum yoksa kaldırmamın mümkünü yok. Sıcaklık 12 C oldukça serin bir de hız yapınca bayağı soğuk oluyor. Yol boyunca beni zorlayan çıkmıyor, Cankurtaran'ı rahat tırmanıyorum.

Uykum yok ama mahmurluk var bir de sabah refleksler zayıf oluyor. Ayrıca güneş doğarken radyasyon seviyesinin en yüksek olduğu zaman insanı uzun yolda uyuşturuyor. Bu sebeple kendimde miyim? Dalıyor muyum takip ediyorum. Cankurtaran'dan sonra sırayla Çamlıdere, Dörtdivan yolundan geçiyorum yerler hafif nemli ancak lastikler iyi durumdalar yol tutuşları gayet iyi.

Öğle yemeğinde Maçka Borsa Lokantasında olacağım. Bu sebeple eve saat 11 00 gibi ulaşmalıyım. İsmail'in yerinde durup kahvaltı yapacağım diyorum ama orası buradan kaç km bilemiyorum. Dörtdivan'dan inerken yol sisleniyor dörtlüleri yakıp hızımı 100 kms ye düşürüyorum. Sis 5 km kadar sürüyor ancak bir yerde iyice yoğunlaştı bir arabanın arkasına geçip uygun mesafede takip ediyorum. Açılınca gazlayıp devam ediyorum.

Ortalama hızım 140 kms civarında tüneli geçip Taytem'e varmak ne kadar alır bilmiyorum ama uzun süre gitmeme rağmen İstanbul hala 280 km yazıyor. Canım sıkılıyor sabrım düşüyor. Neyse bir zaman sonra Bolu çıkışlarına rastlıyorum demek ki tünel uzak değil diye düşünüyorum. Gerçekten bir zaman sonra tünele geliyorum hava 15 c ye kadar çıktı hava açık aşağısının sıcak olacağı belli. Tüneli geçtikten sonra bir yerde hafif kayıyorum yolun ortasında asfaltı aktığı ve öylece kaldığı anlaşılıyor çok ufak bir çizgi halinde damar gibi bir şey oluşmuş. Motora binince en küçük ayrıntı bile önemli oluyor.

Aşağıya Kaynaşlı'ya inince sert rüzgar başlıyor. Hatta bir yerde dönerken beni yarım şerit sola fırlattı ödüm koptu desem yeridir.Rüzgar sertleşince yol eziyete dönüşüyor ne zaman nerden vuracak belli değil. Hızımı düşürmem lazım ama sabırsızlıktan biran önce gideyim diye bakıyorum. İstanbul'a 200 km den fazla olması da canımı sıkıyor. Neyse Taytem'e gelince ne durumda olduğuma baktım Shell'e kadar devam edeyim diye karar verdim. Taytem'i geçtim sonra sırayla Sapancanın gölünü sonra da düzlüklerini geçtim hava 25 c ye kadar çıktı. Biraz yorgunum dikkatim azalıyor, sıcaklık artıyor hafif terliyorum, susuzluk var, tansiyonum düşüyor. Bu durumda her türlü hata yapılabilir. Daha fazla zorlamadan Shell'de tek molamı veriyorum. Elimi yüzümü yıkayıp rahatladım, biraz jimnastik hareketleri belim ve sırtım için, bir kutu pinar süt içtim, benzini fulledim ve yola çıktım.

Yol uzadıkça uzuyor, uyuyamadığıma sinir oluyorum, öğle yemeğini iptal etmediğime pişman oluyorum, canım sıkılıyor. O halde bazen hızlanıp bazen yavaşlayarak hem tünelleri hem hendeki hem körfezi geçmişim. Karşıma Dilovası gelince rahatladım yokuş bir kalabalık bilemezsiniz. 2 şeridi birbirini sollayan kamyonlar kapatmış, en sol şeridi de kırmızı eski bir lada niva kapatmış. 3 şerit yol ağır ağır gidiyor arkada bir sürü otobüs ve arabalar. Neyse emniyet şeridine yöneliyorum ve hepsini geçiyorum. Gebze düzlüğüne gelince rüzgar adam düşürecek gibi esiyor. Valla yolculuk böyle eziyete dönüşürmüş, görüp anladım.

Hızlansam rüzgar rahat vermiyor, yavaş gitsem sıcak tepeme vuruyor, velhasıl bu halde gişelere kadar geldim, gişeleri geçince dudullu girişinden Çekmeköye girdim. Otoparkta üstümü değiştirip eve çıktım hanım uçakla geldiğimi sanıyor tabii ben perişan haldeyim. Hemen banyoya girip, traş olup üstümü değiştirip işe gidiyorum. Tekrar motora binince hiç konfor vermedi arabayı işyerinde bırakmışım 15 gündür garajda yatıyor. Ben 1 aydır neredeyse hergün işe motorla gidip geliyorum.

Dostlar kısacası, uzun yola planlı programlı gitmek lazım ayrıca başkaca hiçbir program olmamalı. Dinlenmek istediğin yerde dinlenecek işin keyfini kaçırmayacaksın. Motorla bir yere yetişilmiyor, yetişilse ya başa iş gelir ya da benim gibi fazlaca hırpalanır, zevki eziyete dönüştürürsünüz.

kalın sağlıcakla

Thursday, July 01, 2010

3. TEK BAŞIMA GEZİM (ANKARA)





ANKARA ANKARA GUZEL ANKARA
Bugün 30 Haziran 2010 Çarşamba, Ankara'ya gitmem gerekiyor ancak programım öğleden sonra 15 30 da. Şimdi kim uğraşacak öğlende havaalanına git, trafiğe takılmamak için erken çık 1 saat uç sonra 1 saat havaalanından tekrar Aydınlıkevlere git vs vs.

Bu sebeple koskoca günün ortasında seyahat etmektense kimseye haber vermeden motorla gitmeye karar veriyorum. Saat 09 30 gibi evdekileri öpüp her zamanki gibi bir bardak süt içip çıkıyorum yola. Hava kapalı ama olsun yol yağmurlu gözüküyor ancak ben bir kere niyeti bozdum. Ne olursa olsun gideceğim.

Otobana çıkıyorum hava ne sıcak ne de soğuk çok uygun bir hava, yol biraz kalabalık. Yolda ilk tabelamı görüyorum Ankara 410 km yazıyor. İlk defa bu kadar uzun yola çıkıyorum bakalım dayanabilecek miyim? 130 kms hız sabitle sakin sakin ilerliyorum Gebzeye doğru rüzgar başlıyor.

Gebzeye kadar ciddi trafik vardı herhalde işe gidenler ve Gebze Sanayii ye gidenler. Gebzeden sonra yol sakinleşiyor. Biraz heyecanlıyım, çünkü motorla gittiğimi kimse bilmiyor. Etrafı seyrede seyrede ilerliyorum, havada bulutlar çok bazı yerlerde koyu bulutlar var yağmur yağacağı belli ancak henüz yerler kuru. Böyle yavaş yavaş İsmail'in Yeri Taytem Tesislerine kadar geldim. Burada 40 dakika durup güzel bir kahvaltı yaptım. Aslında bir sürü yolum var ama hala yola koyulma derdindeyim, sanki 5 dakika daha otursam olmuyor. Bu nasıl bir hırstır ya rabbi!

Sapanca Gölünü geçerken benzin göstergesinde 2 çubuğun kaldığını görüyorum. TURSAN'da 97 oktan benzin olmadığını daha önce Bolu'ya gelirken öğrenmiştim bir sonraki servis alanı 80 km yazıyor. 80 km idare eder mi bilmiyorum , göz ucumla kaç çubuk var onu sayıyorum. Toplam 8 çubuk var, kafamdan hesaplamaya çalışıyorum, 29 litre depom var. Her çubuğa yaklaşık 3,5 litre benzin düşüyor, bir depoyla 350 km gidiyorum. Demek ki her çubuk 43 km götürüyor. Demek ki yetermiş diye bir kanaate kapılıyorum. Kaynaşlı sapağına gelince ani bir kararla çıkıp benzin almaya karar veriyorum ve ilk Shell istasyonundan benzin alıyorum. Artık hep Shell den alıyorum, shell smartcard aldım aynı zamanda KGS özellikle. Bir sürü promosyonu var.

Geri dönüp tekrar otobana giriyorum, tünele kadar kıvrıla kıvrıla yollardan geçiyorum hava iyice kapanmaya başlıyor. Belli ki ileride yağmur başlayacak. Bu sebeple kışlık montu çantada uygun bir yere koydum yağarsa hemen yazlık montla değiştireceğim. Yolda yeşillikler içinde süper manzaralar var, ah ne güzel olurdu giderken foto çekebilecek bir aparatım olsaydı, en azından tek elimle cep telefonundan bazı fotolar çekebilseydim. Daha sonra şöyle bir şey geliyor aklıma gözümüz ekran olsa ve bir alet gözümüzün içinden çekmek istediğimiz kareleri dijital olarak kaydetse. Eminim bir gün olacak!.

Tüneli geçiyorum geçerken iki tane jip benimle yarışıyorlar. Biri Almancılara ait bir Mercedes diğeri Land Rover. Tünel içinde herkes yavaşlıyor ben geçip gidiyorum. Yol uzun olduğundan hız yapmıyorum hem uzun yol git hem hız yap sonra da yorgunluktan bayıl.

Bolu çıkışlarını geçiyorum hem batı hem doğu hava iyice kararıyor ileride Dörtdivan civarında bir yer iyice toz duman halinde orada fırtına olduğu belli inşallah yola denk gelmiyordur diye dua ediyorum. Bakıyorum yol fırtınanın yanından teğet geçiyor. Dört Divan - Çamlıdere arası yağmurlu bazen çiseliyor bazen de sağanak yağıyor. Hafif çise başlayınca sağda durup montumu değiştiriyorum. Sıcaklık 18 c ye kadar düştü. Artık yağmur başladı bakalım daha da hızlanacak mı? Olmazsa bir yerde durur beklerim diye geçiriyorum içimden. Hızımı 100 kms civarında tutuyorum yanımdan bir sürü araba geçiyor ve geçerken bir sürü su sıçratıyor görüş alanı daralmaya başladı. Bu sürede dikkatimi maksimuma çıkarıyorum.

Çamlıdere'ye yaklaşırken yağmur artıyor ve görüş mesafesi 5 mt ye kadar düşüyor. Özellikle öndeki otobüs ve kamyonların arkalarındaki su bulutları işi zorlaştırıyor. Bu arada virajlarda kayacak mıyım diye fevkalade dikkat ediyorum. Çamlıdere - Cankurtaran arasında yağmur devam ediyor. Cankurtarandan itibaren yol ıslak ancak yağmur duruyor ben de fırsattan istifade solda emniyet şeridine parkedip bir kaç fotoğraf çekiyorum. Yoldan geçerken kamyoncular selam veriyorlar, ben de onlara selam veriyorum. Yol ters eğimli olduğundan motoru doğrultamıyorum gerçekten çok ağır bir motor. Neyse bir yüklenmeyle doğrultmayı başarıyorum ve yola devam ediyorum. Buradan Ankara gişelere kadar yol kıvrım kıvrım ve çok güzel manzaraları var. Fırsat bulduğum yerde yine durup fotoğraf çekiyorum ama bu sefer durduğum yere dikkat ediyorum ve motoru yola paralel değil dikine parkediyorum.

Aşağı doğru inerken yol ıslak olduğundan hep temkinli olarak iniyorum ama bildiğim yollar çok fazla bir endişem yok. Saat 14 00 gibi Ankara'da olacağım belli. Yolda araçlar aşağıda radar çevirmesi var diye selektör yapıyorlar. Nasıl olsa beni durdurmazlar. Aslında iyi yağmur yedim ama özel kıyafetler olunca hiçbir sorun çıkmıyor. Gösterge dahil heryerde su damlacıkları var.

Aşağı inince hava ısınmaya başlıyor. Montum da beni rahatsız etmeye başlıyor. Gişelere kadar idare edip polislerin çevirmesini geçtikten sonra uygun bir yerde durup montumu değiştiriyorum. Sıcaklık tekrar 23 c ye çıktı. Gişelerden sonra biraz hızlanıp şehir merkezi çıkışından çıkıyorum. Yorulduğumu hissediyorum artık aklımda tek bir şey var, sıcak bir duş alıp üstümü değiştirmek ve biraz dinlenmek.

Göksu Park yolundan Ankara şehir içine bağlanıyorum. Yol çok uzun geliyor bir de çok fazla trafik var. Neyse alt geçitlerden teker teker geçip AnkaMall'un oraya kadar geliyorum. Otelin kenarına park edip resepsiyona giriyorum. Saat 14 30.. Kıyafetlerimle resepsiyona gelince görevliler dikkatlice bakıyorlar. Asıl işi odaya çıkınca anlıyorum yoldaki is pastan yüzüm bayağı bir siyah olmuş. Duşumu alıp kıyafetlerimi değiştiriyorum. Ohhh ! Dünya varmış. Şimdi işe gidip toplantılara başlayacağım.

Saat 15 00 te kampüse doğru yola çıkıyorum akşam saat 22 00 ye kadar kampüste çalışmamız sürdü. Oldukça yorgun olduğumdan uykuya hasret kalıyorum. Saat 22 50 de yatağa girdim. Sabah erkenden yola koyulacağım.